YY-61. Bölüm

141 6 11
                                    

Bu kez çok gecikmediğim için kendimi tebrik ediyorum bölüm diğer bölümlere göre birazcık kısa olduğu için sizlerden özür diliyorum. Ama okul sonrası fazla yorgun olduğum için zorlanıyorum. Pazar günkü bölümü uzun yazmamın nedeni de biraz buydu. Ama periyodu bozmamaya kararlıyım.

Yorumlarınızı istediğimi biliyorsunuz değil mi? Neden bana hiç yorum yapmıyorsunuz? Biliyorum sizler de yoğunsunuz. Ama yine de kısacık bile olsa bana bir şeyler söylemenizi çok istiyorum. Yalnızca birkaç satırda ne düşündüğünüzü bana iletemez misiniz?

Bölüm şarkımız B.A.P.'ten geliyor. 'Where Are You? What Are You Doing?'

Hikayemden umarım keyif alıyorsunuzdur. Sizleri seviyorum.

Ryeon'un uyumadan önce ne kadar solgun göründüğünü bir türlü aklımdan çıkaramıyorum. Bu şekilde uymayı başaramayacağımı fark edip yatağımdan kalkıyorum. Yavaş adımlarla Ryeon'un odasına yöneliyorum. İki kişi için bile fazla büyük olan yatağın ortasında yatan ve bu haliyle daha da küçük görünen Ryeon'a bakıyorum. Yatağın kenarına oturup ellerimi saçlarının arasından geçiriyorum.

"Neden kalbini açtığın kişi o? Yaptığı meslek bile seni yaralayabilir. Seni sevse bile işi gereği kızlara karşı nazik davranacağından bu seni üzecektir. Gerçekten sadık olsa bile seni üzecek olan onu kabul edemem. Neden o olmak zorundaydı? Ben sana karşı ne kadar ilgili olursam olayım bana karşı hep soğuk oldun. Suçumu telafi etmeme bile izin vermedin bana hiçbir zaman. Ama şimdi... Ben tam da ümidimi kesmeye başlamışken kalbini birine açtın. Onaylayamayacağım bir aşka nasıl böyle bağlandın?"

Önceden olsa odasındaki en küçük hareketle, ses olmasa bile uyanacak kadar hafif bir uykuya sahip olan Ryeon artık sesli bir şekilde yanında konuştuğumda bile uyanmıyor. Beni duymuyor. Sesimi algılayamıyor. Bu düşünceler bana işkence ederken yüzüme buruk, acı dolu bir ifade yayılıyor.

Geniş yatağın kenarına uzanıp kolumu Ryeon'un üzerine atıyorum. İç çekişe benzeyen bir ses çıkarınca doğrulup yüzünü incelemeye başlıyorum. Uyanık olup olmadığını anlamaya çalışıyorum. Uyuduğunu anladığımda daha sakin bir şekilde onu incelemeye devam ediyorum karanlık odada. Yüzünü canı acırmış gibi buruşturuyor. Kaşlarını çatıyor. Bir kabus gördüğünü düşünmekten kendimi alamıyorum. Onu uyandırmak istiyorum, kollarımı ona dolayıp geçeceğini söylemek istiyorum. Onu koruyacağımı ona hissettirmek istiyorum. Ama yapamıyorum. Onu korumak için ne kadar çabalıyor olursam olayım onu en çok ihtiyacı olduğunda koruyamadığım gerçeğini silemiyorum. Ve o gün tanıştığım o adamı hala unutamıyorum.

20 Haziran 2010 Pazar

"O küçük kızı korumak istiyor gibi görünüyorsun. Onu birlikte koruyalım. Ah... Endişelenme ne senin ne de küçük kızın adının hiçbir kayıtta yer almasına izin vermem. Hadi gidip onu kurtaralım. Acıya kendini hazırlasan iyi olur yine de."

Arkamda duyduğum sesle başımı çevirip sesin sahibine bakıyorum. Gözlerimi parlayan koyu kahverengi gözlerde sabitliyorum. Uzun boylu, siyah saçlı adam bana yaklaşırken onun da diğerleri gibi tehlikeli biri olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Yüzünde iyileşmeye dönmüş yara izleri olduğunu gördüğümde tedirginliğim daha da artıyor. Ama bana yardım etmeyi teklif edişini göz ardı edebilecek konumda değilim. Güçlü görünmeye çalışarak başımı dik tutup soğuk bir sesle konuşuyorum.

"Neden bana yardım teklifi sunuyorsun?"

Bir yırtıcıyı anımsatan bir gülümseme yüzünü sarıyor. Onun tehlikeli biri olduğunu tüm sinirlerim haykırırken ona güvenmekten başka seçeneğim olmadığını kabullenmek zorunda kalıyorum. Yüzündeki o sadistçe gülümsemeye ters düşen ses tonuyla cevaplıyor sorumu.

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin