YY-58. Bölüm

182 7 2
                                    

Bu bölüm gün bittikten sonra gelmiş olsa bile ben uyumadım ve hala çarşamba olduğunu düşünüyorum. Dahası yorgunluktan ölüyorum. O yüzden fazla konuşmayacağım.

Bölüm şarkımız yine, yine, yine ve yine SHINee'den geliyor. Ama bu çok önceden planlanmış bir şeydi. Diğerleri gibi doğaçlama değildi. O yüzden dinlemenizi daha da fazla öneriririm. Çünkü SHINee Ryeon'un sözlerine tercüman oluyor. Ya da ben kopya çekmiş de olabilirim bilmiyorum. 'Obsession' Altyazılı olarak multimediada yer alıyor. Dinleyin ve anlamına bakın. Bu şarkının Ryeon için yeri çok ayrı.

“Biz en başından yedi gün hayat biçilmiş bir kelebektik. Birlikte zayıf kanatlarımıza rağmen uçmayı denedik. Olmadı, birlikte uçmayı beceremedik. Ve yedi gün bitti… Şimdi bu kelebek için ölüm vakti.”

Dudaklarım kıvrılıyor. Acıyla dolu bir gülümseme yüzümü sararken kalbim duruyor. Bedenim donuyor. JaeMin’den gözlerimi ayıramıyorum. Onu birazcık daha izleyebilmek istiyorum. Gözlerinin doluşunu fark ettiğimde canım hiç acımadığı kadar çok acıyor. Çok büyük acılara tahammül etmeyi öğrenmiş bu beden onun gözyaşlarıyla nasıl mücadele edebileceğini bilmiyor.

Yaşlarla kaplanmış gözlerine daha fazla bakmaya dayanamayacağımı fark edip arkamı dönüyorum. Cam kapıyı itip açıyorum. Ona son kez bakma isteği beni sararken ona bakmamam gerektiğini fısıldayan sese uyup onun varlığını bilmezden geliyorum. Ona bakmadan yavaş adımlarla bir hafta süresince bize tahsis edilmiş arabamızın yanına gidiyorum. Bavullarımı almam gerekiyor. Anahtarlara sahip olmadığım için alamadığım bavullarımı…

JaeMin’in yanına gidip ondan anahtarı isteyebilirim ama onu ağlarken görürsem kendimden nefret edeceğimi bildiğim için korkuyorum. Ben çok korkuyorum. Derin bir soluk alıp buz gibi havayı içime çekiyorum. Boğazımdaki yangını söndürmeye buz gibi havanın gücü bile yetmiyor. Üzerimdeki montu çıkararak soğuğu daha da derinden hissedip acıyı yok sayabilmek istiyorum. Olmuyor, hiçbir his bu acıyı silmemi sağlayamıyor. Gözlerim yavaşça doluyor.

“Doğru olanı yaptın Ryeon. Onun ümidini yıkman gerekiyordu. Hala seni sevdiğini söyleyebilen tatlı prensini koruyabilmek için onu kendinden uzak tutman gerekiyordu. Şimdi içeri dön ve anahtarı iste. Ya da bavulunu vermesini söyle. Ona ifadesiz görünmek zorundasın. Buzdan kalbini daha da fazla hissettir ki senden nefret etsin. Sana her uyanışında lanet edebilsin. Ona, onu bir oyuncak gibi kullandığını göster ki, değerlin olanın lanetlediği olabilesin.”

Elimde tuttuğum montu tekrar üzerime geçiriyorum. Önümü kapatmadan, soğuğu hissederek geldiğim yolu geri dönüyorum. Adımlarım hedefime yaklaştıkça daha da yavaşlıyor. İçimdeki sızı daha da derinleşiyor. Ağlamak istiyorum. Hıçkırarak, bağırarak… JaeMin’in duygularımı bilmesini istiyorum. Beni sevmesini, bana sarılmasını… Onun kollarında ağlayabilme lüksünü istiyorum.

Cam kapıyı itip açtığımda JaeMin’in geniş holdeki bordo koltuklarda oturduğunu görüp ona yaklaşıyorum. Yaklaşmak ve hıçkırıklarını duymak içimde bir şeyleri parçalıyor. Ona biraz daha yaklaşıyorum. Koltuğun karşısında durduğumda bile beni fark edemiyor. Kesik nefesleri, boğuk hıçkırıkları… Benim açtığım yaralar ona acı veriyor. Ona sarılıp ‘Her şey geçti,’ diyebilmeyi istiyorum ama diyemem. Çünkü geçmedi. Geçmeyecek. Ben de yapabileceğim tek şeyi yapıyorum. Daha da derine saplıyorum sözlerimi. Daha da fazla kanatmaya karar veriyorum. Acı çek JaeMin-goon… Ve o acılarla sil beni dünyandan…

“Ne o? Şimdi de küçük bir bebek gibi ağlamaya mı başladın Bay Devekuşu? Sorunlarından kaçmak için bakmamayı seçiyorsun ve zorlandığında da kahramanının gelip seni kurtarması için ağlıyor musun? Kahramanın kim? Senin fanboyun olmaktan büyük keyif alan KyuSoon Oppa mı?”

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin