YY-90. Bölüm

121 7 16
                                    

Upuzun bir bölümle azıcık röparlı pazar güncelimiz gelmiş bulunmakta. Uzun olduğu için rötar normal. Sanırım yazdığım en uzun bölümlerden biri oldu. 100. bölümde final yapmayı düşündüğüm için bu uzun yazışım yoksa iki bölüme ayırmıştım çoktan.

Bölüm şarkımız Nell'den geliyor. 'Unsaid' diyor.

Washington’dan olumlu sonuçlarla geçen toplantının ardından yoğun bir iş hayatına ‘Merhaba’ demem gerekiyor. Şimdiye kadar olandan çok daha yoğun olarak geçiyor tüm zamanım. İki hafta geçti toplantının ardından. Birçok yeni toplantı, birçok yeni görüşme, birçok büyüme adımları… Bu aşırı yoğun dönemde Leanna’ya neredeyse hiç vakit ayıramadım. Ve doğal olarak şimdi ilgisizliğim sorgulanıyor. Uykum var. Tüm günün yorgunluğu üzerime bir yağmur bulutu gibi çökmüş durumda. Ama Leanna’nın ilgi isteyen hallerini görmezden gelemem. Onu aramam gerekiyor.

Saat çok geç olmasına rağmen eve yeni gelebiliyorum. Gece yarısına yaklaşıyor. Tüm günü diğer şirketlerle, görüşmelerle geçirmekten şirkette yapmam gereken işleri geç saatlere bırakmak zorunda kalmamın sonucu bu. Anahtarımı çıkarıp kapıyı açacak enerji bile bulamıyorum kendimde. Zile basmak için kolumu kaldıracak enerjim de yok aslında. Yan bir şekilde durup çok sert olmayan bir şekilde kapıya yaslanıyorum. Sonra kendimi çekip aynı şeyi tekrarlıyorum. Sallanır gibi, bir sarhoş gibi… Bu yaptığım kapının açılmasını sağlamıyor. Muhtemelen içeriden duyulmuyor bile. Birkaç kez ayağımla vuruyorum bu kez. İşte bu işe yarıyor. Muhtemelen zile bassam daha çabuk içeride olurdum ama bu gecikmeyi umursamıyorum. Elimi kullanmamış olmak beni yeterince tatmin ediyor. Kapıyı açan Marla bana şaşkın bakışlar atarken yana çekilip içeriye girmem için bana yer açmayı geç de olsa akıl edebiliyor. Ona sıcacık gülümsüyorum. Marla da bana gülümsüyor.

İçeriye girer girmez yorgun adımlarımı merdivenlere yöneltiyorum. Abeoji, mom ve Ryeon ortalıklarda görünmüyor. Ortalığın sessizliğinden Ryeon’un evde olmadığını anlayabiliyorum. Bu saatte nerede olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Neredeyse gece yarısı olmuş olmasına rağmen dışarıda olması… MiRyeon pek dışarıya çıkan bir tip olmadığı için endişelenmeme neden oluyor. Onun pek arkadaşı yoktur. Hesabı ödetmek için davet edildiği ortamlar, ailemize yaklaşmak için onu kullananlar dışında… Geç saatlerde New York sokakları ona uygun değil.

Aish… Neden umursuyorum ki? Onun yokluğu daha çok işime gelir. En azından sessiz… Böylesi daha iyi… Neden umursamam gereksin ki?

Yavaşça ve düşünceli bir şekilde çıktığım merdivenlerin sonuna ulaştığımda son basamakta olduğumu fark edemiyorum ve bir basamak daha çıkmak için dalgınca adım atıyorum. Boşlukta kalan adımımla dengemi korumakta zorlanıyorum. Şaşırıp düşünceleri beynimden uzaklaştırarak odama geçiyorum. Kravatımı gevşetip gömleğimin düğmelerini açıyorum. Telefonuma kulaklığımı takıp kulaklıkları da kulağıma yerleştiriyorum. Kendimi yatağıma bırakıp Leanna’yı arıyorum. Telefon uzun süre çalıyor. Gözlerimi kapatıp yalnızca bekliyorum. Yorgunluktan başımın ağrıdığını hissediyorum. Leanna’yla kısa bir görüşme yapıp onun gönlünü almam ve hemen ardından uyumam gerekiyor. Yarın yine zorlu bir gün olacak.

“Efendim?”

Telefonun sonunda açıldığını anlamamı sağlayan yumuşak ses kulaklarıma doluyor. Sesindeki kırgınlığı hissedebiliyorum. Muhtemelen açmakta aceleci davranmayıp uzun süre elinde telefonla beklemiş olmalı.

“Tatlım. Nasılsın?”

Sesimin yorgun çıkmasını önemsemiyorum. Hatta ne kadar yorgun olduğumu belli etmesi işime geliyor. ‘Çok çalışmama rağmen sana vakit ayırmak için elimden geleni yapıyorum’ mesajını iletmek için en uygun ton bu. Bana iyi gelen, hatta yorgunluğumu alan sesini duyduğumda vücudumdaki sinirler yavaşça uyarılıyor.

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin