**Müzik ile dinlemeniz tavsiye edilir! **
Panikliyordum. Evet kesinlikle panikliyordum. Adrenalin en üst seviyedeydi. Nefes alış verişlerim hızlanmaya başlamıştı. Doğru şekilde soluklanmıyordum. Uwe'nin yüzündeki gülümseme beynimde tekrarlanıyordu. Sözlerindeki o vurgu. Hatamı yüzüme çarparcasına birşeyler zırvalamaya başladığında herkes harekete geçmişti , ben hariç.
John nehrin neredeyse tamamını havaya kaldırdığında olduğu gibi su kütlesini yücelere fırlattı. Su onlara ulaşamadan önümüzdeki toprakla birleştiğinde birşeylerin kesinlikle ters gittiğini fark ettim. Toprak yumuşayıp çamur halini aldığında herkes nefesini tuttmuş onlardan gelecek hareketi bekliyordu. Fakat sıranın bende olduğunu fark ettim. Belkide ne su, ne ateş , ne toprak onlara karşı gelebilecekti ama beni onlardan ayıran bir özelliğim vardı. Hatta şuan burada olmamı sağlayan özelliğim. Kanı kontrol edebilmemdi.
Yücelere aynı anda hükmedemediğimden aralarından ilk kurbanımı seçtim. Chirs'ı tek hamlede öldüren kadın saniyeler içerisinde yaşlı dizlerinin üzerine düştüğünde başta herkes afallasada Uwe bunu fark etti. O beni durdurmadan ben onu durdurdum.
Kanını olduğu gibi dışarı çekiyordum. Önce burnundan fışkırarak çıktı. Sonra kulağındanda oluk oluk kan aktığında Simon'ın söndüğünü ve bana baktığını gördüm. Durmadım. Gözlerinden kanlar aktığında üstü artık kendi kanından geçilmiyordu. Ölümü benim elimden olacaktı. Son kez tüm kanını dışarı çektiğimde soluk teni ile yere yığılmıştı. Herkes dehşet içerisinde bana bakarken dizleri üzerindeki kadına bakışlarımı kaydırdım. Diğer yüceler gerilemeye başladığında o kadınında soluğunu kesip diğerlerine yöneldim.
Dan ve ekibi hırlayarak yaklaşıyorlardı. O ve iğrenç suratını görmek dahi istemiyordum. Ben yüceleri hallederken bay Miller'da dahil olmak üzere onlara karşı harekete geçti. Yüceler farklı noktalara dağılmadan onları halletmeye çalışıyordum. Fakat aralarından biri tam önümdeyken kaybolduğunda ne yapmam gerektiğini düşündüm. Nehrin diğer tarafındaki mezarlıkta Simon bizi izliyordu. Nasıl olduda oraya gittiğini görmedim anlamamıştım.
Alex ve Lauren bir hortum oluşuruyorlardı. Jennifer onların durdukları toprağı yarıp içlerine düşmelerini sağladı. Tekrar toprakla üzerlerini örttüğünde kafamı başka yöne çevirdim. Rick yaralı halde iki kişi ile cebelleşiyordu. Bay Miller ele geçirilmişlerden birini halleder halletmez ona yardıma koştu. Son yüce hala ortalıkta yoktu. Izzy Chirs'ın yanında oturup onun için dua ediyordu.
Çoktan iki adamımı kaybetmiştim. Birisi beni tıpkı teyzem kadar seven bayan Maggie diğeri ise desteğini esirgemeyen Chirs'tı, üstelik her ne kadar ele geçirilmiş olsada Alex'de artık gitmişti. Izzy'nin göz yaşlarını gördükçe içim burkuluyor , karnıma bir sancı giriyordu. Lauren'in ölümü bile canımı acıtıyordu.
Eserime bakıyordum. O mükemmel tabloya bakıyordum. Ya da vahşet içerisindeki tabloya mı demeliydim? Jennifer yere yığıldığında ona koştum. Toprağı sıkıp parçaladı.
''Bunu yapmak istemiyordum Eva.''sesindeki keder beni yerime mıhladı. Tekrar toprağı avuçladı. Sanki onları geri çıkarmak istiyordu.
''Onlara bunu hak etmiyorlardı.''Jennifer haykırarak ağladığında ona birşeyler söylemek istiyordum ama dilim tutulmuştu. Ve zaten söyleyecek hiçbir şeyim yoktu. Ne diyecektim ''özür dilerim' mi?
''Chirs'ta bunu hak etmiyordu.Tanrım! Her akşam gelecekten söz etmezse uyuyamazdı! Şimdi ise o bahsettiği saçmalıkların bile tek birini bile yaşayamayacak , bide onunla dalga geçerdik! Dans etmek istediğini söylediğinde.... Biz bunu hak etmiyorduk! '' yavaşça ondan uzaklaştım. Simon hala orada heykel gibi dikilmiş beni izliyordu. Artık yapmalıydım. Kaderimle yüzleşmeliydim.
''Eva bekle! '' Rick bana seslensede durmadım. Suya girdiğimde soğuk bütün vucudumu sardı. Titremeye başlasamda yüzdüm. Gölün karşısına geçmem gerekiyordu. Sonra yukarı çıktığımı hissettim. Melissa yüzü yara içerisinde arkasında John ile beni karşıya geçiriyorlardı. Altımdaki dalgaya bakakaldım. Sonra Simon'ın arkasındaki karartıyı fark ettim. Beni bekliyorlardı son yüce ile birlikte...
Toprağa adım attığımda son yüce bizden uzaklaştı. Nehirden uzaklaşmamak benim için en iyisi olurdu. Sanki Simon ilk hamleyi benden beklercesine bana bakıyordu. Gözlerini bana sabitlediğinde beynimde bir ışık patladı.
O ruhsal ağırlık heryerimdeydi. Izzy'nin ağlayışı , Chirs'ın ölü bedeni. Lauren'in toprağa girmeden önce bile Alex'e aşkla bakışı. Izzy'nin Alex ile geçirdiği her saniye. Bayan Maggie ile konuşmalarımız. Jennifer'ın yüksek kahkası , Izzy'nin sevecen hareketleri, Dan ile şakalaşmalarımız. Hepsi üzerime geliyordu. Çığlık atıyordum. Hemde boğazım yırtılırcasına. Arkadan bana seslenişler duysamda gözümün önündeki perdeden tüm yaşantım geçiyordu.Taki Gideon ile yaşadıklarımız gözümün önünde gelene kadar. Herşey ağır çekimde ilerliyordu.
Okulda beni kurtardığında , elimi tutuşu bana bakışı , arabasında evime giderken. Kitaplığım hakkındaki yorumu. Birlikte kaçışımız , mağazdaki yakınlaşmamız. Oteldeki atışmamız ve bana kafa tutuşu. Okula gelirken ki takındığı tavır.Göz yaşlarımı serbest bırakma zamanım gelmişti. Sonra beni öptüğü zamana geçtik. Beni karşılıksız seveceğini ve savaşacağını söylediğindeki bakışı. Sonra bütün görüntüler solup gitti. Yüce yere yığılmıştı. Onun yere yığılmasına sebep olan kişiyi görünce şaşırdım. Gideon Morris gitmemişti. O benim için hala buradaydı. Elindeki kanlı bıçağı bıraktığında , Simon ile yüzleşmek için harekete geçmişti. Fakat harekete geçişi dövüş pozisyonundan çok arkasında oluştrduğu demir yığınından ibaretti. Gideon , Simon'ı öldürmek için gelmişti....
**Yorum yapmayı unutmayın millet :D ! Hadi bakalım ne hissettiyseniz benimle paylaşın :D Duygu ve düşüncelerinizi aşırı merak ediyorum :D**
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son 8
FantasyEva Johnson sıradan bir lise öğrencisi iken bir anda anlam veremediği olaylarla karşılaşır. Yazıları okuyamaması ve eşyaların ona doğru uçması ile kafayı yediğini düşünür. Fakat bir gün bir genç karşısına çıkar ve kendisinin yalnız olmadığını söyler...