1:''Arayış''

513 45 444
                                    

Bahadır çalan alarmının sesiyle gözlerini aralarken uykusunu alamadığı için oldukça düşük bir enerjiyle güne başlamıştı. Yatakta doğrulup bir süre kendine gelmek için bekledikten sonra ayaklanıp lavabonun yolunu tuttu.

Haki rengi gömleğinin düğmelerini iliklerken aynanın önündeydi. Uykusunu alamadığı için göz kapaklarını açık tutmakta zorlanıyor, zaten küçük olan gözlerini iyice kısmak zorunda kalıyordu.

''Anne ben çıkıyorum.'' Sevim Hanım koşar adımlarla oğlunu geçirmeye gelirken bir yandan da ıslak ellerini elindeki havluya silmeye çalıyordu. Ellili yaşlarının ortasında olmasına rağmen oldukça genç görünen, ev işlerinden vakit buldukça kendine vakit ayırmaya çalışan bir kadındı. Kahverengi, kıvırcık saçları ondan oğluna mirastı.

''Kahvaltı hazırladım annem, ne bu acele?'' Bahadır bir ay önce uğradığı haksızlık sonrası işten ayrılmak zorunda kalmıştı. Başarılı bir mimar olmasına rağmen bir aydır iş arıyor, bulamıyordu.

''Elif'le buluşacağız.'' Annesinin yüzünde beliren gülümsemenin sebebini çok iyi biliyordu Bahadır. Huzursuzluğunu annesine belli etmek istemiyordu.

''İki lokma bir şey yeseydin oğlum, o kadar çok mu özledin?'' Bahadır annesinin sözlerine aldırış etmeyip portmantodaki anahtarlarına uzandı. ''Bu kadar hevesli olma, boşuna mı böyle manken gibi yetiştirdim ben seni? Kızlar peşinden koşsun diye.''

''Anne...'' Duraksadı Bahadır, söyleyip söylememekte kararsızdı. ''Elif'ten ayrılacağım.'' Annesinin yaşadığı şaşkınlıkla elinden düşürdüğü havluyu ani bir refleksle yakaladı. Yüzündeki şaşkın ifadeye güldüğünde annesi de şaka yaptığını düşünerek yumuşamıştı.

''Ah oğlum, ne biçim şaka bu sabah sabah!'' Bahadır bozuntuya vermeden güldü, annesine şu an bunu söylemenin iyi bir fikir olmadığını anlamıştı. Engel olmasını istemiyordu. ''Dur bakayım.'' Sevim Hanım ciddileşen yüz ifadesiyle oğlunun yüzünü elleri arasına almak istediğinde Bahadır amacını anlamış, geri çekilmek istemişti ama artık çok geçti.

''Yok bir şey.''

''Yine babanla mı tartıştınız?'' İkisinin de tüm keyfi kaçmıştı. Sevim Hanım, oğlunun elmacık kemiğindeki kızarıklığın üzerinde incitmekten korkarak gezdirdi parmak uçlarını. Belirgin elmacık kemikleri ve keskin yüz hatlarıyla babasını andırıyordu Bahadır. Annesinin elini yüzünden indirmeden önce avcunun içinden öpmüştü.

''Küçük bir şey, boş ver sen. Hallediyoruz biz aramızda.'' Derken gülümsemeye zorladı kendini Bahadır.

''Öyle olsun madem.''

''Beni lafa tuttun bak, iyice geç kalmadan çıkayım.'' Diyerek ayakkabılarını kapının önüne çıkardı Bahadır.

''Tamam oğlum, geç kalma. Gelirken markete uğrayıp bunları da alıverirsin, evde hiçbir şey kalmadı.'' Sevim Hanım, oğlunun cebine katladığı küçük kağıdı sıkıştırırken Bahadır market alışverişinin yine ona kalmasından yakınıyordu.

''Gelişen teknolojiye alışamadın hala. Ben söyleyeyim diyorum onu da kabul etmiyorsun.'' Sözleri annesini güldürmüştü.

''Sitem edilmez anneye, anneler ne derse doğrudur. Hem sen beni öpmeden mi gideceksin?'' Bahadır annesinin sözleri üzerine gülerek, açtığı kapıyı kapatmadan annesine döndü. Uzun boyu yüzünden annesini öpebilmek için eğilmek zorunda kalmıştı. Annesi de gülüşüne neşesiyle eşlik ederek Bahadır'ın yanağına sulu bir öpücük bırakmıştı. ''Hep kes şu sakallarını, ne güzel böyle mis gibi.''

''Böyle sulu sulu öpeceksen hiç kesmem.'' Derken sitemli çıkmıştı sesi. Sözleri annesini gülümsetmişti.

''Hadi oyalanma daha fazla, bekletme kızı.'' Annesi cümlesini bitirdiğinde Bahadır ayakkabılarını giymişti.

KARMAŞAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin