4:''Balkon''

68 12 19
                                    

Tek başıma akşam yemeğimi yedikten sonra kardeşimin odasını hazırlayıp toparlamak üzere odasına gelmiştim. Burak ve Bahadır, anneannemle sohbet ediyorlardı.

Çalışma masasını toparlarken boğazımda oluşan yumruyu engelleyememiştim. Pamuk ipliğine bağlıydı her şey, bu kadar kolaydı işte birini kaybetmek. Elbette kardeşim geri dönecekti, buna inancım sonsuzdu ama bazı insanların varlığının kıymeti yokluğunda anlaşılırdı ya, öyleydi işte. Şimdi olsa mesela, atışsak, beni sinir etse... normalde bu duruma maruz kalmamak için evden kaçan ben, keşke demekten başka bir şey diyemiyorum şimdilerde.

Dört dörtlük bir hayatım olmamıştı. Bu hayatta en sevdiğim insanı kaybetmiştim ben, acılara karşı dayanıklıydım ama bu bilinmezlik ve çaresizlik beni mahvediyordu. Bilinmezlik tüm kötü ihtimallerden daha kötü hissettiriyordu. İyi olduğunu bilseydim, bizden istediği şeyleri yaptığımızda geleceğinden emin olsaydım belki içim daha rahat olabilirdi.

Hakan birlikteliğimizin üstünden bir yıl geçmişken alakasız bir şekilde kardeşimi kaçırıp neden böyle aptalca bir şey yapmıştı bilmiyordum. Onu biraz da olsa tanıyordum, sonuçta eski sevgilimdi ama yine de bir şeyin garantisini verebilecek kadar tanımadığımın farkındaydım. Ben zamanında ona aşıktım ve gözümde kusursuzdu, karıncayı bile incitmezdi o. Çok iyi tanıdığımı sandığım birini hiç tanıyamadığımı fark ettiğim anları hiç sevmiyordum.

''İloş?'' Yanağımdan süzülen yaşları silip başımı Burak'a çevirdim. Soran gözlerle yüzüne baktığımda, bakışlarındaki endişeyi görebiliyordum. Hızlı adımlarla yanıma gelip çatık kaşlarının altından yüzümü inceledi. ''Ağlıyor musun sen?''

Başımı hızla olumsuz anlamda sallayıp inkar ettim. ''Hayır. Hastayım ya, ondan.'' İnanmaz gözlerle yüzüme bakıyordu.

''Onu bir kez yerim.'' Omuz silkip elimdekileri masaya bıraktım. ''Konuşalım mı biraz? Arabada çok konuşamamıştık.'' Başımı olumlu anlamda salladığımda, birlikte odadan çıkmıştık.

Oturduğumuz apartmana ait büyük bir bahçe vardı, oraya gidecektik. Burak, Bahadır'ı çağırırken ben de nezaketen anneanneme gelmek isteyip istemediğini soruyordum. Gelmeyeceğini biliyordum, yanılmamıştım.

Birlikte aşağı inmiş, masalı banklardan birine oturmuştuk. Burak çaprazımda, Bahadır karşımda oturuyordu. Gergin ortamı yok etmek için Burak çok da gereği olmayan bir şey yapıp kısık sesle şarkı açmıştı ve sessiz sessiz eşlik ediyordu.

Mutlu gibi davranıyordu, acaba ben de öyle yapsam mutlu olduğuma kendimi inandırabilir miydim? Sanmıyordum, bu herkesin başaracağı bir şey değildi bence. Gözlerindeki acıyı görmesem, sevgilisine hiç değer vermediğini düşünecektim.

Dünya umurunda değilmiş gibi şarkısını söylemeye devam ederken, onun aksi olduğuna inandığım Bahadır dayanamamış, şarkısı bölmüştü.

''Sesini dinletmeye mi getirdin bizi buraya?'' Burak oturduğu yere sinerken benim de ondan farkım yoktu.

''Ne yapalım, elimizden bir şey geldiği mi var?'' Birkaç dakika süren sessizliği bozan Burak olmuştu. ''İloş sen Hakan şerefsizini anlatacaktın.''

''Neyini anlatayım? Aşıktım o zamanlar ona, benim gözümde karıncayı bile incitemeyecek bir insandı, tanıyamamışım.'' Konu Bahadır'ın ilgisini çekmiş olacak ki bakışlarını ilk defa bana çevirmişti.

''Nasıl ayrıldınız?'' Burak'ın meraklı haline gülümsemek istedim ancak hiç halim yoktu. Eğer her şey düzeldiğinde aramız kötü olmazsa onunla çok güzel dedikodu yapılırdı.

''Aldattı beni.'' Sözlerim gözlerinin büyümesine sebep olurken, şaşırmışa benziyordu. Bahadır ne kadar tepkisizse Burak da o kadar çok mimik kullanıyordu. Biri siyahtı biri beyaz, bense griydim.

KARMAŞAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin