Her düşüşün bir kalkışı olurdu ama ben yere çakılmıştım.
Dün gece eve gelip direkt yatmıştık. Bahadır'a kalsa daha oturacaktık ama ben uykumun geldiğini söyleyerek tüm gece tavanı izlemeyi tercih etmiştim. Doğru düzgün uyuyamadığım bir gece daha aydınlığa kavuşurken içimdeki karanlıktan kurtulamamıştım.
Lavaboya girip çıktıktan sonra dolabımda son kalan kıyafetlerimi alıp üzerime geçirdim. Tüm eşyalarımı çoktan toplamış, valize yerleştirmiştim. Yüzümdeki o çökmüş ifadeyi biraz olsun hafifletebilmek için hafif bir makyaj yaptım. Her detaya dikkat etmek zorundaydım.
Titreyen ellerimi daha fazla zorlamamak adına makyaj yapmayı bırakmıştım. Bu halde makyaj yapmaya çalışmak zaten yeterince saçmaydı, daha fazla saçma bir hal almasına gerek yoktu.
Makyaj malzemelerimi topladıktan sonra odayı son kez kontrol ettim. Bunu yapmak derin bir iç çekişe sebep olsa da, dik durmak zorunda olduğumu kendime defalarca hatırlatarak valizime uzanmıştım. Bu gidişin bir dönüşü olmayacaktı.
Valizimi sürüklerken boşta kalan elimle de ceketimi taşıyordum. Kapıdan çıkıp Bahadır'ın kapısının önünde durdum.
''Yapabilirim.'' Derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ne kadar duygusuz davranabilirsem o kadar kolaydı her şey benim için. Ne söylersem söyleyeyim sözlerimi hak etmeyecekti bu yüzden en kısa cümleler bana yoldaş olmalıydı. Böylesi daha iyi olacaktı.
Kendimi hazır hissetmesem de ne kadar zaman geçerse geçsin hazır hissetmeyeceğime emin olduğum için kapıyı çaldım. Ellerim zangır zangır titriyor, bacaklarım beni taşımamak için isyan ediyorlardı.
Ses gelmedi.
Belki de uyanmamıştı, saat çok erkendi. Kapıyı bir kez daha tıklatırken içeri girip girmemek arasında tereddütteydim.
Son şans...
Vazgeçebilirim.
Bu yaptığım şey fedakarlık değildi, hayatımdan vazgeçmekti. Değer miydi? Belki de.
Ona sorabilseydim bunu yapmamı ister miydi?
Bilmiyordum, belki de istemezdi.
Bu yolun dönüşü yoktu.
Adımlarım geri geri giderken vazgeçmenin eşiğindeydim.
Kapı aniden açıldığında yüzümdeki şaşkın ifadeyi engelleyememiştim. Uyanmamalıydı, açmamalıydı kapıyı. Bana başka çare bırakmamıştı, belki de olması gereken buydu.
Bahadır şaşkın gözlerle yüzüme baktıktan hemen sonra yavaş hareketlerle bakışlarını aşağı indirmişti. Valizime çatık kaşlarının altından bakıyor, ne olduğuna anlam veremiyordu.
''Hayırdır?'' Bakışlarımı ondan çektim. ''Bir yere mi gidiyoruz?''
Yapabilirim, yapabilirim... bu kadar zor olmamalı.
''Bahadır, ben çok düşündüm.'' Hayır, çok klişeydi! Pekala, bunu düşünecek psikolojide değildim. ''Olmuyor, yapamıyorum.''
''Ne demek bu?'' Kimseyi rahatsız etmemek adına valizimi dışarıda bırakarak içeri girdim ve ardımdan kapıyı kapattım. Bahadır tam karşımda durmuş, yüz ifademden bir şeyleri anlamaya çalışır gibi bakıyordu yüzüme. Bense ona bakmaktan korkarak mantığımın arkasına gizlediğim duygularımı bastırmaya, öteleyip boş vermeye çalışıyordum.
Bu o kadar zordu ki...
''Bahadır... bunu söylemek benim için çok zor, inan çok düşündüm bu kararı alırken, seni üzmemek için denemek istedim ama beceremedim işte. Ben, ben... duygularımı daha fazla bastıramıyorum. Seninle aramızdaki ilişki çok hızlı gelişti, hissettiğim şeye bir isim koymaya bile fırsatım olmadı. Bu fırsatı bulduğumda ise her şey için çok geçti Bahadır, ben yapamıyorum. Bu ilişki bana iyi gelmiyor, ben mutsuzken seni mutlu edemem.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞA
AdventureYaptıkları fedakarlığın bedelini ödeyen üç arkadaş. Açığa çıkan gerçekler, herkesten gizlenen sırlar, anlam verilemeyen duygular, hayal kırıklığıyla dolu hayatlar... Koca bir bilinmezlik, büyük bir karmaşa. ''Yürüdüğüm yol bataklık, burası çıkmaz s...