Bahadır ve Burak, Hakan'ın hediyeleriyle birlikte arabaya binerken bir yandan da sohbet ediyorlardı.
Hakan fotoğraftaki büyük anahtarlığı, boş bir kutuyu ve üç adet kolyeyi hediye etmişti onlara. Üçüncü kolyenin kime ait olduğunu bilmiyor, tahmin de yürütemiyordu Bahadır. Aldıkları hediyelere anlam veremeseler de istedikleri zaman soru sorabilecekleri bir muhatap yoktu karşılarında.
Hediyelerin üzerine bırakılan notta ailelerinin bu durumdan haberleri olmaması gerektiği, bugün eve gitmeyecekleri yazıyordu. Mecburen arabada yatacaklardı.
Saat geç olduğu için yatmak için hazırlıklarını yapmışlardı. Bahadır önde, şoför koltuğunda yatmaya çalışırken Burak arkada yatıyordu. Arabayı güvenli bir yere park etmişlerdi.
Bahadır uyku tutmayacağını bildiği için telefona bakmayı tercih etse de azalan şarjı yüzünden bu pek mümkün olmamıştı. En iyi yaptığı şeylerden birini yapacak, düşünecekti. Kafasını kurcalayan düşünceler, anlam veremediği olaylar karşısında kabuğuna çekilip düşünmeyi tercih ederdi. Tüm bu sessizliği, soramadığı hesabın bedeliydi.
Başını geriye yaslayıp gözlerini kapattı. Nasıl hissettiğini de ne yapacağını da bilmiyordu. Öfkeli, meraklı, üzgün, yorgun... tüm duyguları aynı anda yaşıyordu sanki. Hayatından herkesi çıkarmak, soyutlanmak istiyordu. Her şeyi boş verip gitmek, kurcalamamak da bir seçenekti ama bunu yapamayacağını çok iyi biliyordu. O kimseyi yarı yolda bırakmazdı. Üstelik çözülmesi gereken olaylar, açığa kavuşmayı bekleyen sırlar vardı.
Başını arkaya çevirdiğinde Burak'ın çoktan uyuduğunu görmüştü. Tanışmaları henüz çok yeni olsa da bu şartlar altında oldukça iyi anlaştıklarını düşünüyordu Bahadır. Yorgunluğunu umursamadan arabayı çalıştırıp açık bir lokanta bulma umuduyla yola koyulmuştu. Düşünceleri onu ayık tutacak kadar bunaltıcıydı.
Bulduğu açık lokantanın otoparkına park edip ineceği sırada arka koltukta uyuyan Burak'a baktı. Uyandırıp uyandırmamak arasında kararsız kalmıştı. Hem aç hem uykusuz olduğunu bilse de Burak'ı yeterince tanımadığı için uykuyu mu yoksa yemeği mi tercih edeceğini kestiremiyordu. En fazla tekrar uyumak zorunda kalacağını düşünerek birkaç defa uyanması için seslendi fakat işe yaramamıştı. Omzundan dürttüğünde yine tık yoktu.
''Burak kalk.'' Omzuna yumruk attığında Burak sıçrayarak uyanmıştı.
''Ne yapıyorsun?'' Uyku sersemi kaşlarını çatmış, gözünü ovuştururken Bahadır bu haline gülüyordu.
''Kalk hadi. Yemek yiyelim, sonra yatarsın.''
◑◑◑
Karşılıklı oturmuş, çorbalarını içerlerken aynı zamanda sohbet ediyorlardı. Konuların başlığı genellikle Hakan'la alakalı olsa da arada kafa dağıtmak için başka şeyler de konuşuyorlardı.
Saat geç olmasına rağmen lokanta oldukça dolu ve gürültülüydü. Garsonlar oradan oraya koşturuyor, ortaya baş döndürücü bir görüntü çıkarıyorlardı.
''Hadi kalkalım artık, uykum var.'' Bahadır su şişesinin kapağını kapatırken göz ucuyla Burak'a baktı.
''Sevgilin kaçırılmış, belki hayatı tehlikede, sen horluyorsun!'' Burak, Bahadır'ın ayıplar gibi söylediği sözlerinin üzerine başını hafifçe yana eğip arkasına yaslandı.
''Sen de çorba içiyorsun. Üzgün olsam da temel ihtiyaçlarımı gidermek zorundayım hatta bunu sana da tavsiye ederim, dağılmışsın. Bu şekilde kendine dahi hayrın yokken onu kurtaramazsın.''
Bahadır, Burak'ın sözlerinde haklı olduğunu bildiği için iç çekip susmakla yetinmişti. Savaştığı duyguların ona verdiği zarar yetmezmiş gibi başına bunların gelmesi onu iyice yıpratmış, uykularını kaçırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞA
AdventureYaptıkları fedakarlığın bedelini ödeyen üç arkadaş. Açığa çıkan gerçekler, herkesten gizlenen sırlar, anlam verilemeyen duygular, hayal kırıklığıyla dolu hayatlar... Koca bir bilinmezlik, büyük bir karmaşa. ''Yürüdüğüm yol bataklık, burası çıkmaz s...