41:''Huzursuzluk''

15 3 6
                                    

''Bu düğün işini bir kez daha düşünün, el alem ne der? Bu kadar imkanın içinde düğün yapmamanıza mantıklı bir açıklama bulamayız. Sizi zorlamayacağım ama iyice düşünün.'' Yaklaşık bir saattir Hakan'ın babası Murat Bey'le aynı masada oturmuş, sohbet ediyorduk ve o kadar üstümüze geliyordu ki zaten patlamaya hazır bir bomba gibiydim ona patlamama ramak kalmıştı. Sizi zorlamayacağım derken bile bizi zorladığının farkında değildi.

Düğün yapmayacağımızı, nikahla geçiştireceğimizi söylediğimizden beri susmuyordu. Tabi biz de bu nikahın gerçek olmayacağını ve benim ondan ne kadar nefret ettiğimi söyleyemediğimiz için konu uzadıkça uzamıştı.

''Kararımız kesin, el alemin ne düşüneceği de umurumda değil.'' Öylece önümde duran yemeğe bakıyor, baba-oğul tartışmasına şahit olmaktan büyük bir rahatsızlık duyuyordum. Hakan'ın babasının tatlı, anlayışlı bir adam olacağını düşünmemiştim elbette ama yine de bu ısrarcılık rahatsız ediciydi.

Murat Bey elindeki çatalı sertçe bıraktığında irkilip bakışlarımı ona çevirdim. Çok sinirli görünüyordu.

''Ben istiyorum ama Hakan.'' Hakan babasının bu sert tavrından etkilenmemiş gibiydi, oldukça rahat bir şekilde arkasına yaslanıp gülümsedi.

''O zaman sen evlenir, düğününü yaparsın.'' Murat Bey'in mavi gözleri öfkeyle parlarken içinde bulunduğumuz ortam tam olarak fazla öfkenin verdiği aşırı sakinliğin esiriydi. Hakan'ın annesi ölmüştü, kaç yıl olmuştu bilmiyordum ama bildiğim kadarıyla Murat Bey'in hayatında kimse yoktu. Belki de vardı, bunu bilecek kadar zaman geçirmemiştim onlarla.

''Murat Bey benim ailem yok. Onların eksikliğini hissettiğim bir düğün, benim için düğün değil cenaze olur. Bu yüzden düğün yapmak istemiyoruz, lütfen kararımıza saygı duyun.'' Murat Bey başını bana doğru çevirirken bakışlarındaki yumuşamaya şahit olmuştum. Öyle şaşkın bakıyordu ki bana, söylediklerimi tekrar gözden geçirme kararı almıştım. Yüzünde oluşan garip mahcubiyete ben de şaşkınlıkla karşılık verdim. Ne demiştim?

''Tamam kızım, tamam istemiyorsanız yapmayın düğün. Sizden önemli mi?'' Bu cevap kesinlikle beklemediğim bir cevaptı. İnatlaşmasını, kabul etmemesini beklemiştim. ''Ama lütfen şu resmiyetten kurtulalım. Senin ailen artık biziz, ben seni kızım olarak görüyorum.'' Gülümsemekten başka bir tepki vermedim. Gülümsemek bile benim için o kadar zordu ki...

Murat Bey'e ısınamıyor, ona karşı içimdeki garip öfkeyi dindiremiyordum. Nedenini bilmediğim bir öfke vardı. Hakan'ın babası olması bu öfke için yeter miydi bilmiyordum. Belki de böyle bir çocuk yetiştirip benim başıma bela ettiği için kızgındım. Bu kötülüğünün ardında büyük bir sevgisizlik yattığından emindim, tek sebep değildi belki ama sebeplerden biriydi.

Hakan'la sohbete dalıp beni unuttukları sırada gözlerimi kapatıp birkaç saniye zaman tanıdım kendime. Burada olmak, bu konuşmaları duymak istemiyordum. Çaresizliğimin boyutu boyumu aşmıştı, boğuluyordum.

''Ee tabi benim de hakkım artık torun sevmek, bu yaşlar torun olmadan geçmiyor.'' Gözlerimi şaşkınlıkla açarken duyduğum sözlerin gerçekliğini sorguluyordum. Bu kadar da uzun boylu değildi, olamazdı. Hakan'la göz göze geldiğimizde bakışlarımdan anlamıştı derdimi, gülümseyip geçiştirdiğinde sinirle bakışlarımı babasına çevirdim. ''Ne o? Çocuk da mı istemiyorsunuz yoksa?''

İçimde oluşan garip his, kendimi o kadar kötü hissetmeme sebep oluyordu ki bu durumu anlatabileceğim bir kelime yoktu. Midem bulanıyordu.

''İlayda, iyi misin?'' Hakan'ın sorusuyla başımı ona çevirdim. Bunu gerçekten soruyor muydu? Oradan bakınca iyi olma ihtimalim var gibi mi gözüküyordum? Ne bu aptal elbise ne de yüzümdeki bir ton makyaj gizleyebiliyordu halimi, dağınıktım düpedüz. ''Bembeyaz oldun.''

''Midem bulanıyor.'' Dedim gözlerinin içine büyük bir öfkeyle bakarken. O ise ondan iğrendiğimi açıkça belli etmemişim gibi gülümsüyordu.

''Aa çocuk falan dedik ya anında hamile psikolojisine girdi.'' Diyerek kendince espri yapan Murat Bey'e oldukça tepkisiz bir bakış atmıştım. Üzerine kustuğumda da böyle gülmeye devam etmeliydi.

''Gel, elini yüzünü yıkayalım.'' Hakan'ın sözleriyle başımı sallayıp ayaklandım. O da hemen ardımdan kalkmıştı masadan.

Kendi odamdakini kullandığım için burada lavabo nerede bilmiyordum bu yüzden geçmesi için Hakan'a yol verip peşinden gittim.

Lavabonun kapısında durduğumuzda geçmem için bana yol vermişti. ''Baban ne saçmalıyor Hakan?'' Bakışlarını etrafta dolaştırdı.

''Vallahi ben de bilmiyorum tutturmuş bir düğün diye gidiyor.'' Öfkeyle yüzüne baktım. El birliğiyle beni delirtmeye çalışıyorlardı sanki.

''Ben onu mu diyorum?'' Sesim yüksek çıkınca kendi de içeri girip kapıyı kapatmıştı.

''Sakin ol.''

''Ne sakin olması? Çocuk diyor ya çocuk!'' Elimi lavabonun kenarına koyup yükümü elime verdim.

''Ne sanıyordun İlayda? Babam yüzünden evleneceğiz dememden ne anlamıştın? O aptal soyadını devam ettirmek isteyecek, bunu tahmin edemedin mi?'' Öfkeden gözüm seğiriyordu. Bağırıp çağırmak, öfkeyle her şeyi dağıtmak istiyordum. Yapabildiğim tek şey havluyu ona fırlatmak olmuştu.

''Beni delirtmek için mi çabalıyorsun?'' Omuzlarından ittim. ''Denek miyim ben? Tahammül seviyemi mi ölçüyorsun?''

''Bak ben bir çaresine bakacağım. Gözünde iğrenç biri olduğumu biliyordum da sana zorla dokunacağımı düşüneceğin kadar kötü bir profil çizdiğimi bilmiyordum. Ben sandığın gibi biri değilim İlayda, kimseye zorla dokunmam merak etme.'' Alayla güldüm.

''Nasıl birisin sen Hakan? Beni bir yıl boyunca burada zorla tutacaksın ama dokunmayacaksın diye masum olacaksın, öyle mi? Kendini bu şekilde mi aklıyorsun, için mi rahatlıyor böyle düşününce?'' Sözlerimi umursadığını hiç zannetmiyordum. Zaten sözlerimi umursasaydı şu an burada olmazdık, ben de kendi hayatıma bakıyor olurdum.

''Neden bir yıl, hiç merak ettin mi?'' Kaşlarımı çattım, bu yeterli bir cevaptı sanırım. ''Bir yılın sonunda sen gitmek istemeyeceksin.'' Alayla güldüm.

''En azından esprilerin idare eder.'' Ciddiyetini bozmadığını görünce daha çok gülmüştüm, sinirlerimi bozuyordu. Bakışlarındaki kararlılık arttığında gülüşüm yüzümde yavaşça kaybolmuştu. Bana iyice yaklaştığında kendimi hafifçe geri çektim. 

''Ben şaka yapmıyorum.'' Göz göze geldiğimizde gözleri kısılmıştı. Bir anda bakışları değiştiğinde ne düşündüğünü merak etmiştim. ''Çok güzelsin.'' Dediğinde, yeterince vakit kaybettiğimi anlayarak hızla omuzlarından ittim. Bu sözleri bir tek Bahadır'dan duymak istiyordum, Hakan bunu da bizden alamazdı.

''Nasıl hissettiriyor?'' Kaşları havalandığında ne dediğimi anlamadığını çok iyi biliyordum. ''Benim Bahadır'ı sevdiğimi bile bile, zorla yanında tutmak. İğrenç, değil mi? Üstelik bir yılın sonunda seni seveceğimi sanıyorsun, yazık.''

Hiç üzülmemiştim, çok daha ağır lafları hak ediyordu. Bir süre yüzüme baktıktan sonra hiçbir şey demeden lavabodan çıkıp gitmişti. Çıkarken çarptığı kapının ardından bakarken ne düşünüp ne tepki vereceğimi şaşırmıştım. Her şeyin en kötüsünü hak ediyordu, bense hak ettiğinden çok daha azını yüzüne vurduğum için kendimi huzursuz hissediyordum. Bu düzen hiç adil değildi. 

KARMAŞAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin