Gözlerimi açtığım anda burnuma dolan güzel kokuyla gülümsedim. Bana çokta tanıdık gelmeyen ama bir yerlerden mutlaka hatırladığım bir kokuydu bu. Sabah sabah deniz kenarında yürüyüş yapmışım gibi hissettirmişti.
Gözlerimi aralamamla kaşlarımı çatmam bir olmuştu. Bulunduğum ortam, yattığım yatak, başımı koyduğum yastık bana yabancıydı. Kendime ayılmak için birkaç saniye verdikten sonra gözlerimi kırpıştırıp görüşümü netleştirdim.
Başımı kaldırdığımda, Bahadır'ın eli saçlarımın arasından kayıp düşmüştü. Kaşlarım iyice çatılırken nasıl bu hale geldiğimize hayret ettim. Az önce göğsünde mi yatıyordum ben? Üstelik eli de saçlarımdaydı.
Deli yattığım için kendimden nefret ediyordum. Bakışlarımı bacağıma çevirdiğimde, duruşumun neden kısıtlandığını daha iyi anlamıştım. Sol bacağım iki bacağının arasındaydı. Çekmeye çalışsam da bacakları çok ağır olduğu için sıkışan bacağımı kurtaramamıştım.
Başımı görevlerini yerine getirmeyen suçlu yastıklara doğru çevirdim. Gece benim yattığım kısımda şimdi onlar yatıyorlardı. Oldukça dağınık bir şekilde duruyorlardı. Bacağımı kurtaramadığım için pek beceremesem de, Bahadır'dan oldukça uzak durarak omzunu dürttüm.
''Bahadır, uyan.'' Burak neden gece onu uyandırmamıştı acaba? Üstümü başımı düzelttikten sonra tekrar seslendim uyanması için. Cevap alamayınca bu sefer omzunu dürttüm.
Dirseğimi yatağa, başımı avucumun içine yaslayarak boşta kalan elimle omzunu dürtmeye devam ettim. Bacağımı öyle bir sarmıştı ki dibinden ayrılamıyordum.
''Bahadır rica etsem uyanır mısın? Bak uyanmasan da olur bacağımı bırakman yeterli.'' Bu kibarlığıma bence uyanmak zorundaydı. Fakat yine uyanmamıştı. Uykusu gerçekten bu kadar ağır mıydı? Neredeyse Burak uyanacaktı. Garibim Burak kim bilir nasıl yatmıştı tüm gece yerde.
''Bahadır!'' Aklıma gelen sinsi fikre yakışır şekilde gülümsedikten sonra elimi yanağına götürdüm. Elimi sakallarında gezdirmemle gözlerini açıp yanağındaki elimi tutması bir olmuştu. Bakışları anında beni bulurken yüzümdeki sinsi gülüşü silmeye çalıştım. Mahmur gözlerindeki ifade oldukça kızgındı ama bu kızgınlığın yanında başka bir şeyler vardı, çözemiyordum.
''Hani ölsen dokunmazdın?'' Bakışlarımı karşı duvara çevirip bir süre duvara baktım ve ardından güzelce konuyu evirip çevirdim.
''Aramıza ördüğüm duvarı yıkıp sarmaşık gibi sarılmışsın bana, hala konuşuyorsun.'' Kaşlarını kaldırıp ciddi olup olmadığımı sorgular gibi baktı yüzüme.
''Ben aynı yerimdeyim, sen sınırı geçmişsin.'' Ne yazık ki haklıydı.
''Tamam madem uyarsaydın sen de, farkında değilim. Kolunun altına alıp saçlarımı okşayacağına itseydin.'' Sanki göğsüne yatıp bir elini de diğer göğsüne koyan ben değilmişim gibi çirkefleştim. Benim sevgilim yoktu, dolayısıyla bir sorumluluğum da yoktu bu konuda ama onun sevgilisi vardı ve bu konuda daha dikkatli olmalıydı.
''Göğsümde yatarken çok memnun görünüyordun aslında.'' Gözlerim kocaman açılırken yüzüne hayretle baktım.
''Göğsünde yattığımı bildiğin halde kaldırmadın mı beni?'' Gözlerini ilk defa benden çektiğinde, doğru noktaya değindiğimi anlamıştım.
''Hayır, göğsümün ağrısından anladım.'' Yalan söylemeyi bile beceremiyordu.
''Hadi oradan, yalan da söyleyemiyorsun. Hem bıraksana artık bacağımı, Allah Allah!'' Bacağımı saldığında, bacağımın ne kadar acıdığını kendime çekerken anlamıştım. Uyuşmaktan öteye gitmişti artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞA
AdventureYaptıkları fedakarlığın bedelini ödeyen üç arkadaş. Açığa çıkan gerçekler, herkesten gizlenen sırlar, anlam verilemeyen duygular, hayal kırıklığıyla dolu hayatlar... Koca bir bilinmezlik, büyük bir karmaşa. ''Yürüdüğüm yol bataklık, burası çıkmaz s...