11:''Gerilim''

39 7 10
                                    

''Arabayı üç alt sokağa park etmek kimin fikriydi?'' Koşmaktan nefes nefese kalmıştım ama zar zor da olsa konuşmayı ihmal etmiyordum.

''Senin!'' Dedi Burak, suçlayıcı bir bakış atarak. ''Son üç dakika, yirmi bir saniye!''

Telefonu kapattığımız gibi anneanneme çıktığımızı söyleyip ayakkabılarımızı bile giyemeden evden çıkmıştık. Ayakkabı ve sırt çantalarımızı almamız beş saniye falan sürmüştü sanırım, uçmuştuk resmen.

Ayakkabılarımızı giyememiştik bile, ev terlikleriyle koşuyorduk.

''Düştüğümüz hale bak, hey Allah'ım!'' Bahadır söylendiğinde beter ol demek istemiştim de, aynı durumda olduğumuzdan dolayı ses edememiştim.

''Hadi abi hızlı run hızlı hızlı run!'' Burak'ın sözlerine gülerken nefes nefese olduğum için öksürdüğümle kalmıştım. ''Kaldı iki dakika on saniye.''

''Ben elendim, siz devam edin.'' Duraksayıp derin bir nefes almaya çalışırken Bahadır kolumdan tutup çekti beni.

''Beş dakikalık yolda da tıkanmazsın.'' Omzuna vurdum.

''Deli gibi koşuyoruz ne yapayım?'' Bir anda beni kucağına aldığında ne olduğumu şaşırmıştım, az daha çığlık atacaktım. Bir kolu dizimin altında, diğer kolu sırtımdaydı. ''Ne yapıyorsun?''

''Seni beklersek geç kalırız, iki adım yer.''

''Sen ona fırsattan istifade ediyorum desene.'' İnsanlar bize garip garip bakarken, umursamadan önüme döndüm. Bir insan kucağında başka bir insan varken bu kadar rahat ve hızlı koşabilir miydi? Demek ki ben çok zayıftım, o da rahat ediyordu. Bu düşünceye gülümsemiştim.

''Susun ve koşun!'' Burak başımızda bir büyükmüş gibi sürekli bizi uyarıyordu. Bahadır'ın hızına dayanamayan terliğimin teki, havalanıp uçmuştu.

''Aa terliğim gitti!'' Arkasından bakmaya çalıştım ama bakamamıştım. Terliğim uçunca, pandalı çorabım meydana çıkmıştı.

''Başlayacağım terliğine!'' Bahadır'a kötü bir bakış attığımda o da meydan okurcasına yüzüme bakıyordu. Bir elim karnımda, diğer elim ayakkabılarımı tuttuğum için sarkıyordu. Sırt çantamla sırtım arasında Bahadır'ın eli vardı.

''Hadi, bir dakika kaldı!'' Araba artık gözümüzün önündeydi, yetişecektik.

''Çantandan suyun da düştü bu arada.'' Kim bilir daha neler düşmüştü de, Bahadır söylemiyordu. Çantamın tüm fermuarları kapalı mıydı bilmiyordum, kontrol edememiştim. Neyse ki yedek suyum vardı. Üçümüzün çantasına da her an ihtiyacımız olacak şeyleri doldurduğum için kendimle gurur duyuyordum. Çorabından yedek tişörtüne her şeyi koymuştum.

Bahadır beni indirip arabanın anahtarını çıkarttığında binmek üzere arka kapıya doğru ilerlemiş, arabayı açtığı anda da anında arka koltuğa kurulmuştum.

''Yetiştik.'' Dedi Burak, yüzünde zafer kazanmış gibi bir gülüş vardı.

''Ee ben sana dedim paniğe gerek yok diye, bak yetiştik işte.'' Burak göz ucuyla bana baktığında, ciddi misin der gibi bir ifade vardı yüzünde.

''Freni patlamış kamyon gibi koşuyordun.'' Gülüp önüme döndükten hemen sonra çalan telefonun sesiyle tekrar Burak'a bakmıştım.

''Alo?'' Hakan'ın kahkahasını dinledim. Bir zamanlar bu kahkahayı duyduğumda içimi kaplayan huzurun yerinde şimdi safi öfke vardı, hayat gerçekten çok tuhaftı.

''Şaka yapmıştım ya, ciddiye alıp koştunuz mu o kadar?'' Ayakkabılarımı giyerken, bakışlarımı kaldırıp göremeyeceğini bilsem de telefona doğru kızgın bir bakış attım.

KARMAŞAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin