''Anneanne!'' Caner'in sözlerini duyuyor, etraftaki telaşlı koşuşturmacanın farkına varabiliyordum ancak buradan soyutlanmış gibi hissediyordum.
Gözlerim kararıyordu, aklıma gelen her ihtimali aklımdan silmek istedikçe delirecek gibi oluyordum. Bu acı çok fazlaydı, bu kadarına dayanamazdım. Kabul edemezdim kaybetmeyi, yenilemezdim daha fazla.
Fakat acı, sanrı olamayacak kadar gerçekti.
◑◑◑
''Tüm ailesini kaybetti, sadece Caner var yanında o da ona ihanet etti. Nasıl dayanacak ki bu acıya? Nasıl atlatacak? Düşündükçe ben deliriyorum, o nasıl üstesinden gelecek?'' Duyduğum seslerle bilincim açılmıştı.
''O hayatımda tanıdığım en güçlü kadın, üstesinden gelecektir.''
Neredeydim, ne oluyordu bilmiyordum. Bilmekte istemiyordum. Tam mutlu oldum derken, tekrar yere çakılmak istemiyordum. Gerçekler, yüzleşemeyeceğim kadar acıydı. Bu yük, taşıyabileceğimden çok daha fazlaydı.
Ve ben boğuluyordum. Baş edemediğim acıların altında, her geçen dakika iyice eziliyor ve artık nefes alamıyordum.
Bir insana taşıyabileceği kadar dert verilirdi, değil mi? Herkes baş edebileceği dertlerle savaşır, kimi bu savaşı kazanır kimi ise pes edip kaybederdi.
Peki ben neden bu acılarla baş edemiyordum?
Çok güçsüzdüm. Bahadır'ın sözlerinin aksine, ben çok güçsüzdüm. En ufak bir acıyı bile kaldıracak gücüm yoktu ve hayat benimle alay edercesine üzerime geliyordu.
Kaybetmiştim, bu savaşı kazanamamıştım. Kaybedenler ne yapardı?
Gözlerimi aralamamla gözlerimden birkaç damla yaşın akması bir olmuştu. İkisinin de bakışları bana döndüğünde dudaklarımı dişledim gözyaşlarımı dizginleyebilmek için.
''İlayda...'' Dediğinde ise direnmedim, gözyaşlarımı serbest bıraktım. Hastane yatağında doğrulduğumda, beni kolumdan çekip yatağın ucuna oturdu ve bana sıkıca sarıldı. Kolumu boynuna sarıp başımı boyun girintisine gömdüm.
''Bahadır...'' Dedim ama cümlenin devamını getiremedim. Hıçkırığım gözyaşlarıma ortak çıkıp bana ihanet ederken, sözlerim yarım kalmıştı.
''Güzelim...'' Sırtıma dökülen saçlarım arasında elini gezdirdiğini hissedebiliyordum.
''Bahadır, lütfen itiraz et. Düşündüğüm şeylerin yalan olduğunu söyle bana, lütfen.'' Sözlerim üzerine sıkıntılı bir nefes vermişti. ''Lütfen itiraz et çünkü ben bu acıyla başa çıkamam. Güçlü falan değilim Bahadır, sana yemin ederim ki tek bir yükü daha kaldıracak dermanım yok. Çok güçsüzüm.''
''Çok üzgünüm sevgilim.'' Gözlerimi sıkıca kapattım. Bu yaşananlar gerçek olamazdı, olmamalıydı.
Burak'ın kolunu omzumda hissettiğimde, sağ kolumu Bahadır'dan çekmeden sol kolumla onu sardım ve ikisine de sarılıp ağlamaya öyle devam ettim.
''Keşke ben ölsem.'' Üçümüz de ağlıyorduk.
''Şşşt! Sakın bir daha kurma o cümleyi.'' Herkes gidiyordu, ben bir başıma kalmıştım.
''Nasıl dayanacağım?'' Burnumu çektim. ''Kimsem yok.''
''Biz varız.'' Dedi Burak.
''Ailem de olsaydı...''Sözlerim bittiğinde kapı çalmıştı. Birbirimizden ayrılıp bakışlarımızı kapıya çevirdik. İçeriye Caner'in girdiğini görünce öfkeyle doğruldum.
Saçı başı dağılmış, perişan halde görünüyordu. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Üzerinde hala aynı kıyafetler vardı. Sahi, ne kadar zaman geçmişti o günün üstünden?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞA
AdventureYaptıkları fedakarlığın bedelini ödeyen üç arkadaş. Açığa çıkan gerçekler, herkesten gizlenen sırlar, anlam verilemeyen duygular, hayal kırıklığıyla dolu hayatlar... Koca bir bilinmezlik, büyük bir karmaşa. ''Yürüdüğüm yol bataklık, burası çıkmaz s...