Karanlık...
Silah sesini duyduğum anda refleksle kapattığım gözlerim, kolumdan çekiştirildiğimde bile açılmamıştı. Ne olmuştu, kim vurulmuştu bilmiyordum. Belki de kimse vurulmamıştı, boşa ateş edilmişti ama o sesi duymak bile benim kalbimin yerinden çıkmasına yetmişti.
Gözlerimi zar zor aralarken, aralık dudaklarımı elimle kapattım. Az önce ne olmuştu?
''Bırakamam, yalvarırım gidelim geri.'' Bilincim yeni yerine gelmiş gibi girdiğim transtan çıktım ve başımı yana çevirip Bahadır'ın kolumdaki eline baktım. Beni neden tutuyordu?
Diğer koluyla da Burak'ı sarıp sarmalamıştı gitmesin diye. Neler oluyordu?
''Polis gelecek Burak, gitmemiz lazım.'' Bahadır, Burak'ı arka koltuğa ittirip kapısını kapadığında bakışlarını bana çevirdi. Ben de boş gözlerle suratına bakmaktansa arabaya binmeyi tercih ettim ve ön koltuğa oturdum.
Hemen ardımdan Bahadır da binmiş, arabayı çalıştırmıştı.
''Öldü...öldü.'' Burak'ın sözleriyle dikiz aynasından yüzüne baktım. Esma mı vurulmuştu?
''E-esma mı?'' Diyebildim sadece. Gücüm yoktu artık hiçbir şeye, beni devirmek için ufacık bir darbe bile yeterdi. Bilmiyorum, belki de çoktan devrilmiştim de haberim yoktu.
''Kolundan vuruldu, bakma Burak'ın sözüne.'' Sözleriyle içim biraz olsun rahatlamıştı.
''Nereden eminsin bu kadar? Ya yanlış gördüysen, ya kolundan değil göğsünden vurulduysa?'' Burak bir anda yükseldiğinde yerimde sıçramıştım. Ondan böyle bir çıkış asla beklemezdim.
''Emin olmasam söylemezdim Burak!'' Dedikten sonra göz ucuyla bana baktı Bahadır. ''Kemerini tak.'' Kaşlarımı çattım. Nereden çıkmıştı şimdi kemer?
Hiçbir şey söylemeden kemerimi taktıktan sonra başımı camdan dışarı çevirdim. Bu sınav ne zaman bitecekti? Ne zaman rahata kavuşacaktım? Ne zaman gülecekti yüzümüz?
Yol boyunca sadece Burak'ın iç çekişlerini dinlemiştik. Hiçbirimizin keyfi yoktu, nasıl olacaktı ki zaten? Yaşadıklarımız normal şeyler değildi.
Eski sevgilim olmasına rağmen Hakan'ın hiçbir hamlesine anlam veremiyordum. Bize çaldırdığı şeylerin anlamı neydi mesela? Onlar sayesinde eline yüklü miktarda para geçtiğini söylemişti ama zaten zengin bir ailesi vardı ve paraya ihtiyacı olduğunu hiç sanmıyordum. Biz suç işleyelim diye mi yapmıştı tüm bunları? Bu da kulağa mantıklı gelmiyordu.
Arabadan inip eve doğru yürürken, ölmüşüm de gömenim yokmuş gibi bir ruh hali içindeydim.
''İyi misin?'' Dışarıdan iyi olma ihtimalim varmış gibi mi görünüyordum bilmiyordum ama Bahadır sormuştu bunu bana.
''Acı kapasitem doldu artık, mutlu olmaya ihtiyacım var.'' Elini koluma koyup kolumu sıvazladığında gülümsemeye çalıştım ama tuhaf bir mimikten öteye gidememişti bu çabam.
Şöyle bir oturup düşünsem bulabileceğim cevaplar vardı ama oturup düşünecek kafa yoktu bende. Basit sorularıma cevap bulabilirdim en azından, Hakan'ı tanıdığım kadarıyla yanıtlayabilirdim o soruları ama onu o kadar tanıyamamıştım ki tüm soruları yanlış cevaplama ihtimalim de vardı.
''Burak...'' Diyerek yanına gittim ve merdivenlerden çıkarken koluna girdim. ''Toparlan, bırakma kendini.''
Gülmeye çalıştı ama o da başarısızdı bu sefer. Tüm neşesini alt üst etmişlerdi çocuğumun, ne hale getirmişlerdi.
''O öyle değil, dobarlan bıragma gendini diyeceksin.'' Dedikten sonra keyifsiz bir ifadeyle önüne döndü. ''Buruşturulup bir köşeye fırlatılmış bir kağıt parçası gibi hissediyorum kendimi.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞA
AdventureYaptıkları fedakarlığın bedelini ödeyen üç arkadaş. Açığa çıkan gerçekler, herkesten gizlenen sırlar, anlam verilemeyen duygular, hayal kırıklığıyla dolu hayatlar... Koca bir bilinmezlik, büyük bir karmaşa. ''Yürüdüğüm yol bataklık, burası çıkmaz s...