İLAYDA AKGÜL
Gözlerimi araladığım anda, içinde bulunduğum arabanın kime ait olduğunu ve buraya nasıl geldiğimi düşünmeye başlamıştım. Sersem gibiydim, gözlerimi açık tutmak bile çok zordu. Bana her ne olduysa, üzerimden tır geçmiş gibi bir etki bırakmıştı. Üzerimde kime ait olduğunu bilmediğim bir hırka ve battaniye vardı ama ben yine de deli gibi üşüyordum.
Çok geçmeden önümdeki ikiliyi fark edebilmiştim. Sessizce bir şeyler yiyorlardı ve kim oldukları hakkında bir fikrim yoktu. Beni kaçırmışlar mıydı? En son dudaklarıma kapanan bir el hatırlıyordum, sonrası yoktu. Kendi halimde yaşayan biriyken kim beni neden kaçırsındı ki?
Yattığım yerde hafifçe doğrulup üzerimdekileri çekmeden, elimle dağılmış saçlarımı düzeltip konuşmaya başladım.
''Siz kimsiniz? Ben...neredeyim?'' Birkaç saniye süren sessizlik sonrası ikisinin de bakışları bana dönmüştü. Bulunduğum konum sebebiyle yüzlerini net göremesem de bu benim için çokta önemli bir detay değildi.
''Sakin ol, biz dostuz.'' Şoför koltuğunun yanındaki koltukta oturan çocuk gerginliğimi anlamış olacak ki, saçma ama rahatlatıcı sözleriyle gerginliğimi biraz olsun azaltmıştı. Pekala, madem güvenilirsiniz uykuma kaldığım yerden devam edebilirim.
''Neden buradayım?'' Kollarım beni taşımaktan isyan edince boş verip tekrar başımı koltuğa koyup yattım. Sanırım ateşim vardı.
''Onu biz de bilmiyoruz ama bildiklerimizi konuşmak için yüz yüze bakabileceğimiz bir yere gitsek iyi olacak. İnip banklarda mı otursak?'' Soruyu şoför koltuğunda oturan çocuğa bakarak sormuştu ama o pek buralı gibi değildi, hiç muhatap olmamıştı benimle.
''Ateşi var, üşür orada.'' Şoför koltuğundaki çocuk sessizliğini bozduğunda yanındaki hemen karşı savunmaya geçmişti. Öylece dinliyordum konuşmalarını.
''Hava kırk derece falan.''
''Üşür dedim Burak.'' Sesini biraz yükselttiğinde kaşlarım çatılmıştı.
''Aman ne istiyorsan onu yap, tamam.'' Bakışlarını bana çevirip sözlerine devam etti. ''Onun kusuruna bakma İloş, sevgilisi kaçırıldığı için bu kadar gergin. Yani ben de iki gündür tanıyorum evet ama normalde daha sakindir diye düşünüyorum.'' Sözlerini bitirince bana sandviç uzatmıştı.
Karnım çok aç olduğu için hiç sorgulamadan aldım sandviçi ve üzerimdekileri atmadan doğrulup yemeye başladım. Adımı nereden bildiğini sormadan önce sormam gereken çok fazla şey vardı ama o enerji bende yoktu. Şu an bir arabanın içinde, tanımadığım iki adamla birlikte oturmuş sandviç yiyor olmam oldukça garip bir olaydı belki ama o kadar halsizdim ki tek kelime edecek dermanım yoktu.
Eğer sandviçin içine zehir katmadılarsa şu an susup hesap sormayı ertelememde pek sakınca yoktu. Neyin içine düştüğüm hakkında tek bir fikrim bile yoktu. Her neyin içindeysek, bence onların da fazla bilgisi yoktu. İçten içe korkuyordum ama yorgunluğum tüm hislerimi bastıracak kadar güçlüydü.
Arabanın içi de sıcaktı, belli ki klima çalışmıştı ama bu sıcakta neden klima sıcak ayarındaydı bilemiyordum. Tabi ben hala üşüyordum deli gibi, anlamsız bir titreme içerisindeydim.
Merakımın yorgunluğumla girdiği savaşta yorgunluğum yorgun düşünce merakım kazanmış ve yutkunup derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başlamıştım.
''Anlatsanıza.'' Sandviçimden bir ısırık daha alıp çiğneyeceğim sırada, dikiz aynasından bir çift kahverengi gözle karşılaşmıştım. Birkaç saniye göz göze kaldıktan sonra bakışlarımı ondan çekip sandviçime odaklandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞA
AdventureYaptıkları fedakarlığın bedelini ödeyen üç arkadaş. Açığa çıkan gerçekler, herkesten gizlenen sırlar, anlam verilemeyen duygular, hayal kırıklığıyla dolu hayatlar... Koca bir bilinmezlik, büyük bir karmaşa. ''Yürüdüğüm yol bataklık, burası çıkmaz s...