43:''Aylak''

15 5 11
                                    

• İLAYDA AKGÜL •

Yastığıma sıkıca sarılmış, hüznün bir an olsun eksilmediği ruh halimi toparlamaya çalışmadan, dağılmış halime acıyarak ağlıyordum. Bahadır'ın fotoğraflarına bakmak dahi istemiyordum artık, fotoğrafına bakacak yüzüm bile kalmamıştı.

Şu an burada olmasını o kadar isterdim ki... ben gidemiyordum madem, o gelseydi yanıma. Hiçbir şeyi sorgulamasaydı, sormasaydı soru falan. Ben de sıkıca sarılsaydım ona, onsuz günlerin acısını çıkarsaydım.

''İlayda?'' Duyduğum ses, duymak istediğim tek sesti. O, burada mıydı gerçekten? Beynimin bana aptal bir oyunu olmasından korktuğum için, yavaşça döndüm ona doğru. Korktuğum şey başıma gelmemişti. O, gerçekten buradaydı. Yatağımın dibinde durmuş, gülümseyerek bakıyordu yüzüme. Bana kızgın değil miydi?

Yataktan hızla kalkıp tam karşısında durdum. Burada olduğuna inanamıyor, şaşkınca bakıyordum yüzüne. Ona uzattığım ellerim titriyordu, dokunamıyordum.

''Buradasın.'' Gülüşü büyüdüğünde içim ısınmıştı, tek ihtiyacım olan şey onun gülüşüydü sanki.

''Buradayım.'' Daha fazla dayanamadan boynuna sıkıca sarıldım. Huzurla kapanan gözlerim, hissettiğim boşluk hissiyle açılmıştı.

''Bahadır?'' Gördüğüm tek şey karanlıktı. ''Bahadır, neredesin? Bırakma beni, ne olur.''

Gitmişti.

''İlayda Hanım?'' Duyduğum sesle irkilip gözlerimi araladım.

''Bahadır?'' Etrafıma bakındığımda, yabancı bir koltukta yattığımı fark etmem uzun sürmemişti. Ayça tepemde dikilmiş, endişeyle yüzüme bakıyordu.

''Efendim, anlamadım?'' Başımı iki yana sallayıp geçiştirirken toparlanmaya çalışıyordum. Bu saatten sonra onu ancak rüyalarımda görebilirdim zaten.

''Bir şey yok, hayaller, hayatlar...'' Oturduğum yerde doğrulup duruşumu düzelttim. Burada uyuyakalmayı nasıl başardığımı ben de bilmiyordum. En son kafamı dağıtmak için kitap okuyor ve üzüldüğüm şeylerin sayısı çok azmış gibi bir de kitap karakterlerinin yaşadığı kötü olaylara üzülüyordum. Bünyeye fazla gelen üzüntü beni bayıltmıştı herhalde, bu karmaşada uyuyakalışımın başka açıklaması olamazdı.

''Ben de size kahve getirmiştim, içer misiniz?'' Sehpaya koyduğu Türk kahvesine bakarken gülümsüyordum.

''Teşekkür ederim, sen neden içmiyorsun?'' Yüzüme şaşkın şaşkın bakmaya devam edince gülümsedim. ''Ee konuşacaktık.''

''Tamam o zaman, ben hemen yapıp geliyorum.''

◑◑◑

Ayça'nın kahkahaları odada yankılanırken ben sadece gülümsüyor, ona uyum sağlamaya çalışıyordum. Karşısında yıkılmayı bekleyen bir duvar gibi duruyordum. Samimiyet katmaya çalıştığım ciddi ve mutsuz ifademle konuşurken nasıl karşımda bu kadar neşeli kalabiliyordu anlamış değildim. Kahvesini yapıp gelmiş, ben konuşmayınca o da kendini ve Hakan'ı anlatmaya başlamıştı.

Hakan'ı ben ona anlatsam arkasına bile bakmadan kaçacaktı ama haberi yoktu. Bilmemek bazen gerçekten mutluluktu.

''Doğru tabi, tersi pistir Hakan Abinin. Öfkelenir, bağırır, kırıp parçalar ama kimseye bir zararı da olmaz yani. Etrafı dağıtır en fazla.'' İşte bu söylediği gerçekten komikti ve ben bu eve geldiğimden beri belki ilk belki de en yüksek kahkahamı atmıştım. Söylediğimin nesi komik der gibi yüzüme bakıyor, bozuntuya vermemek için de anlamsız bir gülümseme sunuyordu bana.

KARMAŞAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin