''Bahadır!'' Koşar adımlarla yanına gidip başucuna otururken gördüğüm manzaranın şokunu atlatamamış, ne yapacağımı bilemeden yanına gelmiştim. Bu yaşananlar kötü bir kabus olmalıydı. ''Bahadır... Allah kahretsin!'' Elimi yüzünde gezdiriyor, gözlerini açması için yavaşça yanağına vuruyordum.
''Ben de... iyiyim karıcığım, merak etme hiç.'' Bakışlarımı Hakan'a çevirdim, omzundan vurulmuş gibi duruyordu. Sesinden acı çektiği anlaşılıyordu. Acı çekmesini istemiyordum, ona vermek isteyeceğim zarar bu şekilde değildi. Maalesef ki iyi bir insandım, onun gibi taş kalpli olamıyordum. Biri gözümün önünde acı çekerken duyarsız kalamazdım.
''Ne oldu burada Hakan?''
''Canım karıcığım, sorgulamadan önce... ambulans mı çağırsan?'' Sesi zor çıkıyor, ara ara acıyla inliyordu. Canı yansa da gevezeliğinden hiçbir şey kaybetmiyordu. Benimle uğraşabilecek kadar bilinci de açıktı. ''Ya da boş ver, hepimiz geberip gidelim burada. Biz acıdan, sen kahrından.''
''Telefonum yok.'' Ayaklanıp kapıyı araladım ve koridora doğru kafamı uzatıp Ayça'ya seslendim. ''Ayça! Yardım edin, kimse yok mu?'' Çalışanların koridorun başında toplandığını fark ettiğimde onlar da beni fark etmişlerdi. ''Gelin, gelin çabuk. Ambulans çağırın!''
◑◑◑
Dünümle yarınımı birbirinden ayırt edemiyor, bomboş hissediyordum. Benim bir hayatım, gelecek planım yoktu. Birilerinin kararlarına göre hareket eden, düşüncelerinin değeri olmayan biriydim. Belki burada olmasam da durum farklı olmayacaktı. Yaşamayı becerememiştim, elime yüzüme bulaştırıyordum her şeyi. Hakan günlerdir hastanedeydi ve ben belirli aralıklarla yanına gönderiliyor, hiçbir şey yapmadan geri dönüyordum. Hakan'ın durumu iyiydi, tamamen iyileşene kadar hastanede kalmak istemişti ve bugün taburcu olacağı için onun yanına gidiyordum.
Bahadır'ı ziyaret edememiştim, Hakan hasta yatağından da yetmişti bana. Başka bir hastanedeydi ve ben yerini dahi bilmiyordum. Hakan'ın her şeyini bilen, çok güvendiği bir adamı vardı ve o engel oluyordu bana. Durumu hakkında rutin olarak bilgilendiriyordu. Her gün Bahadır'ın yanına gitmek için ısrar ediyordum ama benden daha inatçı çıktığı için çabam boşa gidiyordu. Bahadır'ın yanında Burak kalıyordu, o olduğu için içim bir nebze olsun rahattı. Yine de engelleri aşıp onu bulamadığım için kızgındım kendime. Duyduğuma göre kurşun çok da tehlikeli sayılmayacak bir bölgeye isabet etmişti, şanslı olduğunu söylemişti doktoru. Birkaç gün sonra o da taburcu olacaktı, Hakan'ın aksine bir an önce hastaneden çıkmak istediğini öğrenmiştim Burak'tan. Ben sormasam da söylüyordu bana durumunu ve bundan hiç şikayetçi değildim.
Araba durduğunda ben de toparlanıp indim ve hastaneye doğru yürümeye başladım. Günlerdir yaralı diye uğraşamıyordum Hakan'la, alışık olmadığı kadar anlayışlıydım ama bunu garipsediğini düşünmüyordum. Beklediği bir tepkiydi muhtemelen.
Bu saldırıyı düzenleyenin kim olduğunu öğrenememiştim, amaçlarını da bilmiyordum. Muhtemelen Hakan'ın ailesinin düşmanlarındandı, böyle bir saldırı şaşırtıcı değildi onlar için. Belki de çoktan hesapları sorulmuştu, benim ruhum bile duymamıştı. Asıl ilgilendiğim konu Bahadır'ın o gün neden oraya geldiğiyleydi. Ona, beni oradan kurtarmasını açıkça söylediğim kısa bir not yazmıştım ve eğer gerçekten bunun için geldiyse benim yüzümden vurulmuştu. Bu yüzden kendimi çok suçluyordum ama elimde olan, tahmin yürütebileceğim bir konu da değildi. Şükür ki daha büyük bir şey yaşanmamıştı, eğer öyle bir durum olsaydı kendimi asla affetmezdim.
Benim için gelme ihtimali bile içimi ısıtıyordu. Belki bu saldırı olmasaydı şu an her şey bambaşka olacaktı, yanında olabilecektim. Belki diyerek, ihtimallere kafa yorarak kendimi üzmek istemiyordum ama tüm ihtimallerim yaşananlardan güzeldi ve bu canımı sıkıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞA
AdventureYaptıkları fedakarlığın bedelini ödeyen üç arkadaş. Açığa çıkan gerçekler, herkesten gizlenen sırlar, anlam verilemeyen duygular, hayal kırıklığıyla dolu hayatlar... Koca bir bilinmezlik, büyük bir karmaşa. ''Yürüdüğüm yol bataklık, burası çıkmaz s...