''Hoş geldiniz.'' Duyduğum sözlerle başımı kaldırıp tam karşımda duran kişiye baktım. Ne ara geldiklerini anlamamıştım bile, öyle bir dalgınlıktı benimkisi.
Hakan tam ortada durmuş; Caner solunda, bir adım gerisinde duruyordu. Caner'in hizasında, Hakan'ın sağında Elif ve Esma vardı. Caner'le göz göze geldiğimizde onu ne kadar özlediğimi daha iyi anlamıştım.
''Caner...'' Bizim tarafta tek tepki veren bendim. Bahadır sandığımdan daha duygusuzdu sanırım, yüz ifadesi yumuşamamıştı bile. Burak'ın içinde kıyamet kopuyor da tepki veremiyor gibi bir hali vardı.
Caner ilk defa bana böyle hasretle bakıyordu. Kim bilir neler yaşamıştı orada, canı ne kadar yanmıştı. Psikolojisi ne durumdaydı, toparlanması ne kadar sürerdi, beni affeder miydi?..
Öne doğru atıldığımda Bahadır belimden tutup durdurdu beni. Sinirle yüzüne baktığımda göz göze gelmiştik. Öfkeli bakışlarım onu etkiliyor gibi gözükmüyordu.
''Silahı var.'' Kaşlarım çatıldı. Karşımızdaki üçlüyü kaçırıp bizi oyuncağa çeviren sanki Hakan değilmiş gibi silahı olmasına şaşırırken bu şaşkınlığımın çok manasız olduğunu da biliyordum. Bir zamanlar iyiliğiyle tanıdığınız bir insanı kötülüğüyle hatırlamak zor oluyordu.
Geri adım atıp bakışlarımı Hakan'a çevirdim. Hakan çıkardığı silahı havaya kaldırıp silahı tutan elini başına yasladı ve silahın ucu yukarı bakacak şekilde çevirdi elini.
''Siz herhangi bir yaramazlık yapmadan ben uyarılarımı yapayım. Buraya yalnız gelecek kadar aptal değilim, etraf adam dolu. En ufak bir yanlışınız dönüşü olmayan sonuçlar doğurabilir, bunu hiçbirimiz istemeyiz. Bu yüzden uslu durun. Zaten sizinle işim bitti sayılır, çok az zamanımız kaldı birlikte geçireceğimiz.'' O son bir türlü gelmiyordu maalesef ki.
Elif eliyle ağzını kapatmış saçma sapan mimikler yaparak dolu gözlerle Bahadır'a bakıyor, Esma yüzünü yerden kaldıramıyordu. Belli ki haberi vardı Burak'ın her şeyi bildiğinden, en azından utanmayı bilmişti.
''Daha ne istiyorsun lan bizden? Rahat bırak artık insanları, ruh hastası!'' Burak beklemediğim bir sinirle bağırmaya başladığında Bahadır onu sakinleştirmek için kolundan tutup çekmişti.
''Aslında seninle bir derdim kalmadı Burak, kalmak senin tercihin. Teker teker hepiniz kavuşacaksınız, yüzleşeceksiniz merak etmeyin. Sakın bir yaramazlığa kalkışmayın, bedeli çok ağır olur. Pişman olacağınız şeyler yapmayın.''
Hakan sözlerini bitirdikten sonra Caner'e dönüp bir şeyler mırıldandı ama ne dediğini duyamamıştım. Caner aniden bize doğru gelmeye başladığında ne olduğumu şaşırmış, bir süre tepki dahi verememiştim. Ortadaki varillerden birini kenara çekip kendine yol açtıktan sonra tam önümde durmuştu.
Günlerdir aradığım, bulmak için delirdiğim kardeşim tam karşımda öylece bana bakıyordu. Kahverengi gözleri, gözlerimin içine öyle bir bakıyordu ki bana bu kadar özlemle bakacağını hiç düşünemezdim.
Aniden bana sarıldığında sarılmasına karşılık verip boynuna sıkıca sarıldım. Tişörtünün yakasını sıkıp kokusunu içime çekerken, içimdeki özlemin dindirilmesi çok zor bir boyutta olduğunu o an anlıyordum. Bana öyle sıkı sarılıyordu ki kemiklerim kırılacakmış gibi hissetmiştim.
Belimdeki ellerini çekip yüzümü elleri arasına aldıktan sonra yanaklarıma birer sulu öpücük bıraktı, bundan nefret ederdim ama şu an umurumda değildi. Ben de onun gibi yapıp yanaklarından öptüm.
''Çok özledim seni abla, hiç bu kadar özleyeceğim aklıma gelmezdi. Meğer seviyormuşum ben seni.'' Kafasına vurup gülümsedim.
''Aptal.'' Burak ve Bahadır öylece bize bakıyorlardı. Karşı tarafı göremiyordum. Caner'in yüz ifadesi aniden ciddileştiğinde kaşlarımı çattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞA
AdventureYaptıkları fedakarlığın bedelini ödeyen üç arkadaş. Açığa çıkan gerçekler, herkesten gizlenen sırlar, anlam verilemeyen duygular, hayal kırıklığıyla dolu hayatlar... Koca bir bilinmezlik, büyük bir karmaşa. ''Yürüdüğüm yol bataklık, burası çıkmaz s...