12:''Mahsur''

38 7 18
                                    

''Lan araba nerede?'' Burak'ın sözleriyle kafamı kaldırıp arabanın olduğu tarafa baktığımda, koca bir boşluk görmüştüm. Bakışlarımı Bahadır'a çevirdiğimde kısık sesli bir şeyler mırıldandığını duymuştum.

''Arabamızı çalmışlar.'' Omuzlarım düşmüş, ne yapacağımı bilemez halde etrafa bakıyordum. Buradan araba geçmesini beklemek çölde su aramak gibiydi, yürüyerek de gidemezdik.

''Kesin Hakan şerefsizi çaldı.'' Burak'ın sözlerinin doğru olma ihtimali oldukça yüksekti.

''Yine bir işler çeviriyor da, bunun kokusu da çıkar yakında.'' Arabamızı almasının altından ne gibi bir iş çıkabilirdi ki, bizi burada ölüme mi terk edecekti? Yapar mıydı? Yapardı.

''Ne yapacağız şimdi?'' Burak'ın sorduğu soru üzerine bir cevap verememiş, birbirimize bakıp kalmıştık. Kimsede bu sorunun cevabı yoktu. Daha doğrusu bizde hiçbir sorunun cevabı yoktu, sadece sorulardan oluşuyorduk.

''Bekleyeceğiz, ne yapalım. Başka bir çaremiz mi var?'' Bahadır sözlerini bitirir bitirmez sinirle eve geri girmişti. Ben de Burak'ın arkasından ayrılmadan usul usul girdim içeriye, burada bir dakika bile kalmak istemiyordum halbuki.

''Dışarıda beklesek olmaz mıydı?'' Bahadır arkasını dönüp bana soran gözlerle baktığında başımı iki yana salladım. ''Ne? Burada beklemekten iyidir.''

''Donarak ölmek mi istiyorsun?'' Yukarı kata çıkmış, minderlerde tıpkı az önceki gibi yerlerimizi almıştık.

''Yazın en sıcak günlerinde mi donacağım?'' Diye sordum, alayla.

''Akşam olduğunda görürsün o sıcağı.'' Göz ucuyla bana baktığında göz göze gelmiştik.

''Akşam olana kadar buradan çıkmış olmayı umuyorum.'' Alttan alttan gülümseyip kafasını iki yana salladı. Sanırım bu, çok beklersin demekti.

◑◑◑

Saatler geçmişti, önümüzdeki atıştırmalıkları bitirmiştik. İçerisinde zehir falan varsa da umurumda değildi, açtım.

Ne arayan vardı ne soran. Korku filmi setinde gibi hissediyordum kendimi. Dışarıdan gelen ürkütücü hayvan sesleri, içerideki ortam ve gömüldüğümüz sessizlik beni iyice geriyordu. Minderde oturmaktan sırtım ağrımıştı.

''Abi bari film falan açsa şuradan, ne yapacağız böyle sabaha kadar bekleyecek miyiz?'' İçimdeki isyanı Burak dile getirdiğinde, ona büyük bir hevesle katıldığımı belli ettim.

''Ya hiç aramazsa, bir şey söylemezse ne yapacağız? Hiç mi çekmiyor telefonunuz, biri gelip bizi kurtarsa...'' Telefonumun şarjı bitmek üzereydi ve hiç çekmiyordu. Burak ve Bahadır da benden farksızdı.

''Ben bir gidip bakayım, belki insafa gelip arabayı bırakmıştır. Anahtarı nereden buldu, onu da anlamadım ya zaten...'' Bahadır konuşarak ayaklandığı sırada, ikimiz de ona bakıyorduk.

''Saçmalama, tek gidemezsin. Kalk Burak, birlikte gidelim.'' Ayaklanacağım sırada Bahadır durmamı söyleyen bir işaret yapıp beni durdurmuştu.

''Gerek yok, alt tarafı aşağı ineceğim. Hemen gelirim.'' Bahadır tepki vermeme fırsat vermeden aşağı indiğinde korku dolu gözlerle bakıyordum arkasından.

''Gidelim arkasından, ya kötü bir şey olursa?'' Burak omuz silkti.

''Olmaz bir şey, merak etme. Bir şey yapacak olsaydı çoktan yapardı.'' Nereden geldiğini anlayamadığım bir rahatlıkla konuştuğunda mecburen uslu bir kız olup sözünü dinlemiştim. ''Sırtım belim her yanım ağrıdı, dönsene sırtını.''

Kaşlarımı çatıp ne dediğini anlamasam da ona sırtımı döndüm. Sırtını sırtıma yasladığında, uzun zaman sonra sırtımı bir yere yaslamanın verdiği rahatlık hissini yaşıyordum. Kimse yatağa yönelmeyince ben de minderde oturmayı sürdürmüş, yatağa oturmaya gitmemiştim.

Felaket senaryoları uydurmamak için içimden şarkı söylerken oldukça gergindim. Aşağıdaki kapının açılma sesini duyalı altı dakika olmuştu, neredeydi?

Sekiz dakika sekiz saat gibi geçerken, hala gelen giden yoktu. İçimdeki korku git gide artarken Burak'ın da gerildiğini hissediyordum.

''Yok ben daha fazla dayanamayacağım, gidip bakacağım.'' Ayaklandığım sırada Burak beni tutmaya çalışsa da tutamamıştı.

''Saçmalama İlayda, onun başına bir şey geldiyse sana da bir şey olmayacağı ne malum?'' Gözlerimi dehşetle açarken bu söylediğinde ciddi olup olmadığını sorguluyordum. Böyle mi düşünüyordu gerçekten?

''Boş boş burada bekleyip gelmezse de boş verip gitmemi falan mı bekliyorsun? Sen böyle yapacaksın yani, öyle mi? Arkanda birini bırakmaya meyilliymişsin, bunu öğrendiğim iyi oldu.'' Burak ayaklanıp tam karşımda durduğunda gözlerindeki ifade buğuluydu.

''İloş ne alakası var? Ben öyle mi demek istedim şimdi? Seni korumak istedim sadece.''

''Bunu düşünecek vaktim yok Burak.'' Hızlı adımlarla merdivenlere yöneldiğimde, arkamdan durmam için bağırıyordu. Besmele çekip merdivenlerden inerken bir anda gelen deli cesaretine anlam verememiştim.

''Kızım bir bekle, koşturmasana! Atıştırmalıklar arasında yürek vardı da ben mi görmedim?'' Burak arkamdan söylenerek koşarken ben etrafa bakınıyordum. Evden çıkmıştım ve ortada ne araba vardı ne Bahadır.

''Bahadır, neredesin?'' Etrafa bakarken, cevapsız kalan sorumu daha yüksek sesle yineledim ama yine sessizlikle karşılanmıştım.

Bilinçsizce adımlarken, nereye gittiğimi bilmiyordum. Daha doğrusu görmüyordum bile.

Arkamı dönüp baktığımda Burak'ı görememiştim. Ya benden bağımsız olarak Bahadır'ı arıyordu ya da Bahadır gibi o da kaybolmuştu, bilmiyordum. Tek bildiğim şey karanlıkta yapayalnız olduğumdu.

''Bahadır, neredesin?'' Çaresizliğim ve sinirim birleşince, ortaya ağlamaklı bir ses çıkmıştı. ''Korkuyorum.'' Kendi etrafımda dönerken, gecenin karanlığına hapsolmuştum sanki. Önümü görmek bile çok zordu, daha fazla gidersem evi de kaybederdim. Hoş, o eve yalnız başıma girmeye cesaret edebileceğimi de zannetmiyordum ya, neyse.

''Bahadır!'' Son bir çare yüksek sesle bağırdım ama yine tık yoktu. ''Lütfen sen de gitme.'' Elimin tersiyle gözyaşlarımı silip başımı önüme eğdim.

''Gitmem.''

KARMAŞAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin