Bahadır'la bir süre öylece bakışmış, boş boş birbirimize bakmıştık. Girip girmemek arasında kararsız kalmışken konuşan o olmuştu.
''Gelsene.'' İçeri girip etrafa bakındım. Karşısına oturacaktım ancak karşısındaki sandalyeye giden yolu anneannem çamaşırlıkla kapatmıştı. Çamaşırlığı kaldırabilmem için çamaşırları toplamam gerektiği için hiç böyle bir zahmete girmedim ve el mahkum Bahadır'ın yanındaki boşluğa oturdum.
Çamaşırlığa korkarak bakarken neyse ki düşündüğüm şeyleri görmemiştim. Sadece siyah tişörtleri yıkamış olmalıydı anneannem. Balkonumuz çok büyük değildi ama bize yetiyordu. Bizim oturduğumuz ikili koltuğun karşısında da iki sandalye vardı, onlara ulaşamamıştım.
''Seni de mi uyku tutmadı?'' Başını salladığında konuşmama yeminine hala sadık kaldığını o an anlamıştım. ''Yani ben burada olduğunu düşünememiştim, rahatsız etmek istemezdim. Kusura bakma, en iyisi ben gideyim.''
Ayaklanmamla bileğimden tutup beni durdurması bir olmuştu. Başımı ona çevirdiğimde gözlerinde garip bir ifadeyle karşılaşmıştım.
''Gitme, konuşalım.'' Duyduğum sözler üzerine merakımdan hiç ikiletmeden oturdum. Hızlı oturduğum için omzum omzuna çarpmıştı. Kaçabildiğim kadar yana kaçıp bakışlarımı ona çevirdim.
''Ne konuşacağız?'' Daha doğrusu sen benimle konuşabiliyor muydun? Geceleri güncelleme mi geliyor sana, bu yeni bir özellik mi?
''Aldatıldığını öğrendiğinde ne hissetmiştin?'' Kaşlarımı çatıp önüme dönerken bu sorunun nereden çıktığını düşünüyordum.
''O nereden çıktı şimdi? Aldatıldığını mı düşünüyorsun?'' Şu an bunu değil, sevgilisinin durumunu düşünüyor olmalıydı. Bundan ona neydi hem?
''Merak ettim sadece.'' Boş verip daha fazla sorgulamadan anlatmaya başladım.
''Yani tabi ki çok üzüldüm, canım çok yandı. Kabullenmek istemedim ama hayırlısı böyleymiş. Kimse vazgeçilmez değildir, beni aldatan bir adamın yasını tutmak bile istemedim ama çok sevmiştim işte. Atlatana kadar sürekli bir şeylerle meşgul oldum, onu düşünmek için kendime fırsat vermedim.''
Bunları ona neden anlatıyordum ve o bunları neden merak ediyordu bilmiyordum ama anlatmıştım işte. Sessizce beni dinlemiş, hiçbir şey söylememişti.
Cebinden çıkardığı paketten sigara alırken, şaşkın gözlerle izliyordum onu. Sigara içtiğini bilmiyordum, belki öğrenmeye yetecek vaktim henüz olmamıştı ama ben birlikte geçirdiğimiz saatlerde ilk defa sigara içerken görüyordum onu.
''Bakma öyle, nadiren içiyorum.'' Nasıl baktıysam açıklama yapma gereğinde bulunmuştu. Bana uzattığı sigarayı alırken, neden aldığımı bile bilmiyordum. Sigara içmezdim, sevmezdim de.
Ona ayak uydurmak ister gibi sigarayı dudaklarımın arasına götürmüştüm. Cebinden çakmağı çıkarıp sigaramı yakmak üzere bana doğru eğildiğinde göz ucuyla gözlerime bakmıştı. Tereddüt ede ede sigaramı hızlıca yaktı.
Sigaramı yüzümü buruştura buruştura içerken, buna neden katlandığımı bilmiyordum.
''İçmek zorunda değilsin.'' Ben de zaten daha fazla katlanamayacaktım bu iğrenç tada. Sigaramı, Caner'in kül tablasında söndürürken içim acımıştı.
''İnsan neden kendine zarar vereceğini, bağımlı olacağını bile bile sigara içer ki? Üstelik tadı da kötü.'' O da benim gibi yapıp sigarasını söndürdü ve bakışlarını bana çevirdi.
''Bu sadece sigaraya özel bir durum değil. Verdiğimiz çoğu karar bize zarar vermez mi zaten?'' Başımı olumlu anlamda salladım, haklıydı aslında ama bu yine de sigara içmek için yeterli ve mantıklı bir sebep değildi.
''İnsana çoğu zaman duyguları zarar verir, yanlış karar verdirir. Mesela üzüleceğini, karşılık bulamayacağını bile bile birine aşık olabilirsin ama bu senin elinde olan bir şey değildir. Sigara içmeye karar verirken elbette mantığını kullanabilirsin, aynı şey değil yani.''
''Aşk bambaşka bir mevzu.'' Burukça gülümseyip bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Aşka inanmıyordum. İnanmak istemiştim, birini çok sevmiştim onun da bana olan aşkına inanmıştım ama o beni aldatmıştı, aşka olan inancımı bitirmişti. Eğer benim hissettiğim şey aşk ise, vazgeçilebilir ve atlatılabilir bir duyguydu. Hakan'ınki aşk ise aşk denen şey olmaz olsundu.
Artık kendimi kasıp duvara yapışmaktan yorulmuş, salmıştım. Omzum omzuna çarpıyordu ama rahattım.
''Özledin mi onu?'' Başını bana çevirdiğinde göz göze gelmiştik. Bakışları çok farklıydı, anlamlandırıp isim koyamayacağım cinstendi. Kötü müydü, iyi miydi onu bile anlayamıyordum.
''Ne halde olduğunu merak ediyorum.'' Neden özledim demek yerine lafı dolandırıp bir yabancıdan bahseder gibi söylemişti? Peki bundan bana neydi?
''Bu kadar mı?'' Başını olumlu anlamda salladı.
''Onu kurtaracağım, ne pahasına olursa olsun.'' Bu garip konuşmasına anlam veremesem de üstelemedim.
''Kurtaracağız.'' Bakışlarını gökyüzünden çekip önce kucağımdaki telefona sonra da gözlerime baktı. Puslu gözlerini benden ayırmadan konuştu.
''Şarkı mı dinleyecektin?'' Başımı olumlu anlamda salladım. ''Dinleyelim.''
Kulaklığımın tekini alıp kulağına taktığında, şaşkın gözlerle seyrediyordum onu. Hiç tepki vermeden ben de kulağıma kulaklığın tekini takıp müzik listemi karışık oynattım. Karışık oynatma seçeneğine bastığımda gizlice dinlediğim saçma ama keyifli şarkılardan biri çıkar diye düşünüp endişelenmiştim ama şükür ki korktuğum başıma gelmemişti.
Şebnem Ferah-Yalnız şarkısı çalmaya başladığında gülümsedim, çok seviyordum bu şarkıyı. Bahadır'ın da bakışları bana döndüğünde yüzümdeki gülümsemeyi fark etmişti.
''Çok severim bu şarkıyı.'' Sözleri beni gülümsetirken o da aynı şekilde gülümsemişti. Müzik zevkimin benzediği insanları severdim. Bu kadar seviyorsan, ben de seviyorsam bu bizim şarkımız olsun o halde.
Bizim niye bir şarkımız oluyordu? İyice saçmalıyordum. Uykum gelmişti sanırım, uykum gelince saçmalama ihtimalim artıyordu çünkü.
''Ben de.'' Diyerek kısa kestim sözümü, şarkıyı dinlemek istiyordum. Yani aslında yanlış bir şey yoktu, biriyle şarkının olması için özel bir durum mu olması gerekiyordu illa? Yo, yarın da Burak'la bir şarkı bulabilirdim sonra da anneannemle uyan bir şarkı, mantıklıydı bence.
Ben içimden boş boş konuşmayı sürdürürken, Bahadır başını duvara yaslamış, gökyüzünü seyre dalmıştı. Hoş, belki de o da içinden boş yapıyordu, bunu nereden bilebilirdim? Yani herkesin iç sesi olurdu sonuçta. Olurdu, değil mi?
Kablolu kulaklığımın teki onun kulağında olduğu için özgürce hareket edemiyor, onun kulaklığını özgürlüğe kavuşturmamak için ondan çok fazla uzaklaşamıyordum. O, bunu pek takıyor gibi gözükmüyordu.
Gökyüzünden gözlerini ayırmadan iç çektiğinde, dinlediğimiz şarkının yüksek sesine rağmen duymuştum iç çekişini. Bir insanın iç çekişinden acısı anlaşılır mıydı? Anlaşılıyordu. Nasıl canı yanıyorsa, bu her halinden anlaşılıyordu.
Uzaklara dalıp gitme, gözlerin de dolmasın. Kimse böyle yalnız olmasın...
◑◑◑
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞA
AdventureYaptıkları fedakarlığın bedelini ödeyen üç arkadaş. Açığa çıkan gerçekler, herkesten gizlenen sırlar, anlam verilemeyen duygular, hayal kırıklığıyla dolu hayatlar... Koca bir bilinmezlik, büyük bir karmaşa. ''Yürüdüğüm yol bataklık, burası çıkmaz s...