37:''Safi Öfke''

30 4 9
                                    

Hakan'ın gönderdiği arabanın arka koltuğuna oturur oturmaz kendimi salmış, gözyaşlarımı serbest bırakmıştım. Kendimi hiç olmadığım kadar çaresiz hissediyordum. Günlerdir ne yapacağımı düşünüyordum ama şu an düşündüğüm hiçbir şey önceden düşündüklerimle uyuşmuyordu.

İnsanın özgürlüğünü kısıtlayan tek şey bir yere hapsolması değildi belki de. En kötüsü kendi kararlarının elinden alınması, geleceğinin başkasının istekleri doğrultusunda şekil almasıydı. Bana berbat hissettiren şeylerden biri de buydu. Her şeyi mahvedebilirdim ama bu olacaksa bunu ben yapmalıydım, başkasının verdiği bir karar benim için zorunluluk olmamalıydı. Dönüşü olmayan bir yola girmek zorunda kalmıştım ve bu yola girdiğim için tüm bedeli ben ödeyecektim, beni bu yola sokmaya zorlayanları kimse yargılamayacaktı.

Araba durduğunda başımı kaldırıp dışarıya bakmayı yeni akıl edebilmiştim. Ağlamaktan mahvolan gözlerimi görüşümü netleştirmek için birkaç kez kırpıştırdım. Nerede olduğumuz hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

''İnebilirsiniz.'' Adamın sözleri üzerine arabadan indim. Kapıyı ardımdan kapatırken bir yandan da etrafa bakıyordum. Uçurumun kenarında, elleri cebinde ve bana arkası dönük şekilde duran kişinin Hakan olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Burada ne işimiz olduğunu ise hala anlayamamıştım.

Rüzgara meydan okuyan adımlarla ona doğru ilerlerken içimde dizginleyemediğim bir öfke vardı. Onu o uçuruma itmek istiyordum.

Aramızda yaklaşık bir metre vardı. Kolundan tutar tutmaz onu kendime çevirdim ve uçurumun ters tarafına doğru omzundan ittim. O ne olduğunu anlayamadan, ben günlerdir içimde biriktirdiğim öfkemi kusmaya başlamıştım.

''Nefret ediyorum senden, geri zekalı!'' Beklemediği hamleyle geriye doğru sendelemişti. ''Ayrıldım ondan, mutlu musun? Ayrıldım. Hala ne istiyorsun benden? Yetmedi mi hayatımı mahvettiğin?''

''Hoş geldin.'' Dedi gülümseyerek. Dalga mı geçiyordu benimle?

''Nefret ediyorum senden, iğreniyorum. Anlıyor musun beni? İğreniyorum senden!'' Bir yandan konuşuyor, bir yandan onu uçurumun ters tarafına doğru ittiriyordum.

''Bunlar alışık olduğum sözler, yok mu yeni bir şey?'' Yüzümü buruşturup yüzüne bakmayı sürdürdüm. Gerçekten hiç mi etkilenmezdi bir insan hakarete uğramaktan? Hakareti geçtim, bu kadar vicdansız nasıl olabiliyordu? ''Ama bence o kadar da nefret etmiyorsun, etseydin ters tarafa iterdin. Bak bu umuttur.'' Omzuna vurdum.

''Senin aksine insanım ben, aptal. Kimseye zarar veremem ama istersen sen kendini at şuradan, dünya senin gibi bir pislikten kurtulsun.'' Bakışlarını gökyüzüne çevirip gülümsedi.

''Hayhay.'' Aceleci adımlarla uçurumun kenarına doğru yürüdüğünde, çatık kaşlarımın altından seyrediyordum hareketlerini. Blöf yapıyordu.

''Ne yapıyorsun?'' Bir ayağı uçurumun kenarındayken diğerini boşluğa uzattığında kolundan tutup geriye çekmiştim. ''Delirdin mi sen?'' Bana dönüp gülümsedi.

''Sen istedin bunu.'' Bana birkaç adım daha yaklaştığında bir adım geriledim. Bakışlarımı gözlerinden ayırmıyor, ona meydan okuyordum. ''Ölümden korktuğumu mu sanıyorsun İlayda?''

''Senin hakkında hiçbir şey umurumda değil, beni rahat bırak.'' Göz temasını kesip yanıma geçtiğinde bakışlarım üzerindeydi.

''Sana dün gelmeni söylemiştim, sözünde durmadın.'' Ona kötü kötü baktığım sırada, bakışları bende değil manzaradaydı.

''Ee gelip kaçırsaydın, alışkınsın sen.'' Keyifsizce güldü.

''Neden ısrarla dün gelmeni söyledim biliyor musun İlayda?'' Göz ucuyla yüzüne baktım. ''Her doğum gününde bunu hatırlasın istedim. Doğduğu gün, onun için ölümden farksız; benim içinse yeniden doğuş olsun istedim.''

KARMAŞAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin