Hayatta hiçbir şeyin netliği yoktu.
Bitmez dediğin aşklar biter, gitmem diyen herkes giderdi. Eninde sonunda seni terk etmeyen tek şey yalnızlığın olurken, herkes hatıralar ve kapanması zor yaralarla seni öylece bırakırdı. Bazıları şanslıydı, her zaman yanında olacaklarını bildiği aileleri vardı. Bazıları üzgün, bazıları terk edilmişti ama hikayeler ne kadar farklı olursa olsun herkesin kalbi yara bere içindeydi.
Benim hikayem çok başkaydı. Tutunduğum her dal kopmuş, güvendiğim çoğu kişi beni yarı yolda bırakıp gitmişti.
Ve bu hikayenin kötüsü bendim.
Titreyen ellerimle taksinin kapısını açarken izlediğim videonun etkisindeydim hala. Tamamını izlemeye yetmemişti gücüm.
İyi olduğumu taksici abiye bile inandıramazken evdekilere bu halde ne açıklama yapacaktım hiçbir fikrim yoktu.
Elimdeki hafif poşetleri bile zar zor taşıyordum. Kendi yükümü bile kaldırmakta zorlanan bacaklarım, fazlalığa dayanamıyordu.
Kapıdan içeri girene kadar tüm çalışanların radarına takılmıştım ama hiçbiri soramamıştı neyim olduğunu. Meraklı gözlerle izlemişlerdi sadece. Yürüyen bir enkaza herkes hayretle bakardı, öyle de olmuştu.
Açılan kapıya elimi yaslayıp güç almak istedim kapıdan. Nefesim kesiliyor, yutkunamıyordum. Derin derin nefesler almaya çalışırken tüm bedenim titriyordu.
''İyi misiniz?'' Bakışlarımı yerden kaldırmadan başımı olumlu anlamda salladım. Lafın gelişi sorulan bir soruydu bu, ben de lafın gelişi cevaplamıştım. Bana kapıyı açan yardımcı kadın sormuştu soruyu. ''Gelin, size koltuklara kadar eşlik edeyim. Su getirsenize!'' Etrafımdaki koşuşturmacadan bağımsız kendi iç savaşımı veriyordum.
Koltuklara doğru adımlarken hayatımın en uzun yolunda gibiydim. Düşüp bayılmama ramak kalmıştı.
''İlayda!.. Ne oldu sana?'' Bakışlarımı acelesiz bir şekilde Burak'a çevirmiş, yüzündeki endişeli ifadeyi görünce daha çok ağlamak istemiştim. İç çekip gözyaşlarımı silmeye çalıştım. Elimdeki poşetleri odama götürmek üzere almışlardı elimden.
''Burak...'' Burak tam önümde durup aniden bana sıkıca sarıldığında gözlerimi kapatıp gözyaşlarımın kaldığı yerden akmasına izin verdim. Kollarımla onu saracak gücü bile bulamıyordum kendimde.
Ruhum çekilmişti sanki, bir ceset gibi hissediyordum kendimi. Kalbimin atıyor olması yaşamama yetmiyordu.
Dudaklarım arasından firar eden hıçkırıktan sonra beni daha sıkı sarıp sırtımı sıvazladı.
''Kim üzdü benim İloşumu?'' İç çeke çeke ağlamaya devam ettim, ne diyebilirdim ki ona?
''Özür dilerim.'' Burak kollarını benden ayırırken sözlerimi anlamaya çalışıyor gibiydi.
''Neden özür diliyorsun? Ne oldu İlayda, anlat.'' Burak büyük bir ciddiyetle yüzüme bakıyordu, bense gözlerimi kaçırmaktan başka çare bulamıyordum.
''Ben... annemin ve anneannemin mezarına gittim.'' Yutkunup derin bir nefes aldım. Gözlerimin içine bakarken sorularının asıl cevabının orada olduğunu biliyor gibiydi.
''Neden yalan söylediğini düşünüyorum.'' Omuzlarımı kaldırıp indirdim. Dudaklarımı birbirine bastırıp gözyaşlarımı durdurabildiğime kendimi inandırmak istedim.
''Yalan söyleyecek halde miyim?'' Kendimi toparlamaya çalışarak duruşumu düzelttim. ''Bahadır nerede?'' Sesim o kadar kısık çıkıyordu ki ben bile zor duyuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞA
AdventureYaptıkları fedakarlığın bedelini ödeyen üç arkadaş. Açığa çıkan gerçekler, herkesten gizlenen sırlar, anlam verilemeyen duygular, hayal kırıklığıyla dolu hayatlar... Koca bir bilinmezlik, büyük bir karmaşa. ''Yürüdüğüm yol bataklık, burası çıkmaz s...