Aldıklarım yere düşerken bakışlarımı ondan çekmemeye çalıştım. Başındaki şapka ve yüzünün yarısını kaplayan maskeyle yeterince tanınmaz hale gelememişti.
Elimden düşenler arasında kırılacak bir şey olmadığı için şanslı saydım kendimi. Mantıklı düşünemeyecek kadar şaşkın bir halde geri adım attım. Gözlerimi ondan çekersem kaybolacak gibiydi.
''Özledim seni sevgilim.'' Maske yüzünden buğulu çıkan sesini uzun zaman sonra canlı canlı duymuştum.
Benden hızlı koşardı, koşsam yakalayamazdım.
Aniden, kendimi bile şaşırttığım bir hızla öne doğru atılıp elimi rafın arasından uzatarak yakasından sıkıca tuttum.
''Bahadır!'' Maskeyi indirip yakasından tuttuğum elimi öptü.
''Ne güzel hasret gideriyoruz, Bahadır'ı neden çağırıyorsun?'' Hakan her şey normalmiş gibi yüzüme bakarken elimden kurtulmaya çalışmıyordu. Neredeydi bu Bahadır? Şansımı Burak'la mı denemeliydim?
Bana garip garip bakan market görevlisine aynı şekilde baktığımda önüne dönmüştü.
''Bahadır duymuyor galiba, bir daha bağır istersen.'' Benimle resmen alay ediyordu.
Onu tutsaydık ne yapardık bilmiyordum. Bu işte tek başına olmadığı belliydi, sevdiklerimizi ateşe atmış sayılabilirdik. Yine de yüzleşmek için iyi bir gündü.
Ne olur ne olmaz bu fırsat kaçmaz diye düşünerek yüzümü buruşturup yüzüne tükürdüğümde o da yüzünü buruşturmuştu.
''Yakışıyor mu böyle hareketler? Seni özledim diyorum senin yaptığına bak.'' Tek eliyle yüzünü sildi.
''Daha beterlerini hak ediyorsun.'' Elini elime götürüp elimden tuttuğunda çekemesin diye daha sıkı tuttum yakasını.
''Çok yakın zamanda büyük bir buluşma ayarlayacağım zaten. Orada gideririz hasretimizi, şimdi gitmem gerekiyor. Peşimden koşmayı çok istediğini biliyorum ama boşuna yorma kendini. Şimdi gidiyorum.'' Elimi sertçe yakasından çektiğinde uyguladığı güç kaşlarımın çatılmasına sebep oldu. Orantısız güçtü bu. ''Ha bir de, beni özlemeyi unutma.''
Öpücük atıp gözden kaybolduğunda ben de gittiği yöne doğru koşturdum.
O kadar hızlıydı ki izini kaybetmem üç saniyemi almıştı. Marketin çıkışına doğru gittiğim sırada, marketten çıktığını görmüştüm.
''Allah kahretsin!'' Elimi alnıma götürüp sinirle soludum.
''Ne oldu?'' Bahadır yanıma gelip çatık kaşlarının altından yüzüme baktığında, ona agresif bakışlarımı göndermekten çekinmedim.
''Elinin körü oldu! Bir saattir bağırıyorum neden gelmiyorsun? Hakan buradaydı.'' Dudakları şaşkınlıktan aralanırken kaşları iyice çatılmıştı. Soran gözlerle baktı yüzüme.
''Ne alaka burası?''
''Ne bileyim ben. Yakında yüzleşeceğimizi, şimdi gitmesi gerektiğini falan söyledi. Yakasına yapıştım ama ellerimden kurtulması zor olmadı. Koştum peşinden, yetişemedim de.''
Sıkıntılı bir nefes verdiğinde durumu anlamaya çalışır gibi bir hali vardı.
''Tırıntırıntırıntırırın... tırırırın?'' Burak kaşlarını çatıp bize bakarken, elinde salladığı yuvarlak şeyin ne olduğunu anlayamamıştım. Halimizi görünce yaptığı taklit de bozulmuştu.
''Hakan buradaydı.'' O sormadan açıklama yaptığımda, yüzünde şaşkınlıktan çığlık atacakmışçasına bir ifade oluşmuştu.
Burak'a da olayı kısaca anlattığımda onun da yüz ifadesi Bahadır'ınkine benzer bir hal almıştı. Bir yandan konuşurken bir yandan da aldıklarımızı kasadan geçiriyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞA
AdventureYaptıkları fedakarlığın bedelini ödeyen üç arkadaş. Açığa çıkan gerçekler, herkesten gizlenen sırlar, anlam verilemeyen duygular, hayal kırıklığıyla dolu hayatlar... Koca bir bilinmezlik, büyük bir karmaşa. ''Yürüdüğüm yol bataklık, burası çıkmaz s...