Fotoğraf çekinme işi bittikten sonra hep beraber masaya oturmuştuk. Yemek servisimiz yapılırken bu gecenin bir an önce bitmesi için dakika sayıyordum.
''İlaydacığım, başın sağ olsun bu arada.'' Serdar'ın sözlerine içtenlikle cevap verdiğim sırada, Bahadır'ın Serdar'a bakışını görünce gülesim gelmişti.
''Çocuklar dilediğiniz kadar burada kalabilirsiniz, ben birkaç günlüğüne geldiğinizi düşünerek söyledim onu, durumu bilmiyordum. Kusuruma bakmayın. Burak arkadaşlık konusunda çok iyi değildir ama gördüğüm kadarıyla sizi bayağı seviyor. Bu da demek oluyor ki artık siz de ailemizden sayılırsınız, rahat olabilirsiniz.''
Evren Bey'in sözlerinde aradığım samimiyeti bulamasam da bozuntuya vermedim. En azından hatasının farkındaydı.
''Sağ olun.'' Bahadır'ın kısa cevabı bence gayet yeterliydi ama Evren Bey'i tatmin edip etmediği bilemiyordum. Ben de gülümsemekle yetinmiştim.
Burak ailesine bizim hakkımızda anlatılacak her şeyi anlatmıştı ve bu yüzden insanlar bize soracak soru, konuşacak konu bulamıyorlardı. Burak'ın söylediğine göre normalde böyle insanlar değillerdi, böyle olsalar başımın üstünde gezdirirdim demişti bana. Biz varız diye rol yaptıklarını söyledi. Bu hallerine bile ısınamadım diyemedim ben de.
Yemeğimizi oldukça sessiz yemiştik. Küçük sohbetler dışında doğru düzgün konuşma olmamıştı. Ne kadar samimi davranmaya çalışırlarsa çalışsınlar, ortamdaki gerginliği dağıtamıyorlardı.
Tatlılarımız bittiğinde, Evren Bey son konuşmayı yaparak masadan kalkmıştı. Onun ardından hepimiz teker teker ayaklanmıştık.
''Ne yapsak dışarı falan mı çıksak? Sana uyar mı İlayda?'' Serdar'ın sorusu beni afallatırken, Bahadır aynı bakışı tekrar göndermişti ona.
''Yok, hiç halim yok. Dinlenmem lazım.'' Derken kendimi gülümsemeye zorluyordum. Bahadır elini belime koyup beni kendine çektiğinde göz ucuyla yüzüne baktım. Kıskançlık çekecek halim yoktu. İçimin acısını dışarı yansıtmayacağım diye canım çıkıyordu zaten, başka da bir şeyle uğraşacak dermanım yoktu.
Serdar ısrar etmekle etmemek arasında gidip gelirken ortamın daha fazla gerilimi kaldıramayacağını bildiğim için önce davranarak Bahadır'ın elinden tuttum.
''Sana iyi akşamlar.'' Diyerek kapıya doğru adımlarken elinden tuttuğum için Bahadır da benimle gelmek zorunda kalmıştı. Serdar'a olan kötü bakışlarını böldüğüm için bana kızmamalıydı.
Merdivenlerin önüne geldiğimizde elimi bırakmadan kolunu kaldırıp beni kendine çekmiş, saçlarım arasına içten bir öpücük bırakmıştı. Bu hareketi beni gülümsetirken biraz olsun iyi hissettirmişti.
◑◑◑
Balkonda, yere koyduğum minderin üzerine oturmuş ve balkon duvarına başımı yaslayıp gözlerimi kapatmıştım. Bu acı geçmek bilmez miydi?
Yok sayıp görmezden gelsem de, düşünmeyip mutlu olduğuma kendimi inandırmaya çabalasam da başaramıyordum atlatmayı. Bu kadar mı güçsüzdüm?
Affedemiyordum kendimi.
Hakan'ı başımıza bela eden bendim. Sorunun temeline indiğimizde bütün oklar beni gösteriyordu. Ben Hakan'la sevgili olup onu ailemle tanıştırmasaydım hayatımıza mutlu mesut devam edebilecektik.
Birinin beni izlediğini hissetmemle gözlerimi açmam bir olmuştu. Bahadır kollarını göğsünde birleştirmiş, dalgın bakışlarını üzerimde gezdiriyordu. Suçlu çocuklar gibi hissettim kendimi. Ortak balkon ağlamak için iyi bir seçenek değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞA
AdventureYaptıkları fedakarlığın bedelini ödeyen üç arkadaş. Açığa çıkan gerçekler, herkesten gizlenen sırlar, anlam verilemeyen duygular, hayal kırıklığıyla dolu hayatlar... Koca bir bilinmezlik, büyük bir karmaşa. ''Yürüdüğüm yol bataklık, burası çıkmaz s...