Yutkunamadım, nefes alamadım, bağırmak istedim ama ses bile çıkaramadım. Düşünmek istiyordum, bu gördüklerimi düşünüp mantığını aramak istiyordum ama yaşadığım şok yüzünden sadece bakabiliyor, konuşmalarını izliyordum.
Annem ölmüştü, öldürülmüştü. Ben onun katilini arayan, bu yolda da birçok şeyden vazgeçmek zorunda kalan kızıydım. Babam... o yapmıştı bunu, değil mi? Gerçeklik algım beni yanıltıyor, bir kabusun ortasındaymışım gibi hissettiriyordu. Videoyu hatırlamaya çalıştım, hafızamı zorluyordum. Videonun başını izlemiştim, devamını izlemeye gücüm yetmemişti. Yalan mıydı her şey?
''Anne!'' Kendimden bile beklemediğim gür bir sesle, içimde kopan fırtınaların da etkisiyle tüm gücümle bağırırken, kapıyı kapatmak üzere olan annemin dikkatini çekebilmiştim. Bakışları beni bulunca dudakları şaşkınlıktan aralanmıştı. Bakışlarında özlemini değil endişesini görüyordum. Yutkunamadım, düşüncelerimi tartıp biçemeden koşar adımlarla bahçe kapısına ilerledim. Dolan gözlerim yüzünden önümü göremiyorken tereddütsüzce anneme koşuyordum.
''İlayda...'' Bir şey söylemek istiyor gibi çıkan sesine yaşadığı duygular da yansımıştı. Beni gördüğüne mutlu gibi görünmüyordu, şaşkındı ve tıpkı benim gibi ne tepki vereceğini bilemiyordu.
''Anne...'' Tam karşısında durdum, gerçekti. Sağlıklı bir şekilde duruyordu karşımda ve bu benim için mucizeden de öte bir şeydi. Titreyen ellerimi usulca yanağına götürürken dolan gözlerim yüzünden net göremediğim yüzünü daha iyi görebilmek için gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. ''Hayır, hayır... rüya değil bu.'' Boşta kalan elimin tersiyle akan gözyaşlarımı silip dudaklarımı birbirine bastırdım. Ayakta durmakta zorlanıyordum, dizlerim yükümü taşıyamıyordu sanki. ''Ama gerçek de olamaz, buradasın.''
''Buradayım, sakin ol.'' Sesinde gerginlik dışında bir duygu aradım, yoktu. Bense karşısında savunmasız bir yavru kediden farksızdım, sadece sesim değil tüm vücudum titriyordu. Ayakta durmakta zorlanıyor, tepkilerimi kontrol edemiyordum. Onun bu sakinliği duygularımı iyice içinden çıkılmaz bir hâle sokuyordu. Her şey çok mantıksızdı. Karşımdaki annem değildi sanki, bambaşka bir kadının gözlerine bakıyor gibi hissediyordum.
Anne sıcaklığını hissedip biraz olsun sakinleşebilmek adına sıkıca sarıldım boynuna, sarılmama karşılık vermişti. Kaybetmekten korktuğum için boynuna sıkıca sarıldığımda onu incitmekten endişeleniyordum.
Kaç dakika öylece durdum bilmiyorum, onu çok özlemiştim. Bir daha yaşayacağımı düşünmediğim bir histi bu, tarifi yoktu ve ben hâlâ gerçekliğine inanamıyordum. Sımsıkı kapattığım gözlerimi yavaşça araladığımda karşımda bize bakan üçlüyü görmüştüm. Hakan, endişeli bir ifadeyle bizi izlerken babası da bulunduğumuz durumdan rahatsız gibi görünüyordu. Caner ise... ''Caner?''
Kollarımı annemden çekip odağımı Caner'e çevirdim. Burada ne işi vardı? ''Abla, geç otur sen. Ben sana su getireyim, sakinleş. Al bak hatta, burada varmış.'' Masanın üzerinden aldığı su dolu bardağı bana uzattığında elinden almıştım. Bakışlarımı bardağa çevirdim, son düşüneceğim şey su içmekti. Hiç çekinmeden bardağı sert bir şekilde yere fırlatırken herkesin odağı değişmişti.
''Sakin ol.'' Bakışlarımı Hakan'a çevirdim, benden sakin olmamı nasıl beklerdi?
''Sakin mi olayım? Benden sakin olmamı mı istiyorsun sen? Hiç mi utanmadın yüzüme bakıp yalanlarını sıralarken? Bir de karşıma geçmiş sakin ol diyor!'' Her şey bu kadar anormalken onların normalmiş gibi davranıp benim tavrımı garipsemelerini anlamıyordum. Annem buradaydı, karşımdaydı ve ben bunun nasıl mümkün olabildiğini hâlâ idrak edemiyordum. Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞA
AdventureYaptıkları fedakarlığın bedelini ödeyen üç arkadaş. Açığa çıkan gerçekler, herkesten gizlenen sırlar, anlam verilemeyen duygular, hayal kırıklığıyla dolu hayatlar... Koca bir bilinmezlik, büyük bir karmaşa. ''Yürüdüğüm yol bataklık, burası çıkmaz s...