''Ben de sizi bekliyordum, nerede kaldınız?'' Burak'ın sesiyle bakışlarımı kızlardan çekip ona döndüm.
''Burada ne oluyor tam olarak Burak?'' Sesimde bastıramadığım sinirli tını onun da gülüşünü soldurmuştu.
''Hilal'in doğum günü, söylemedim mi?'' Demek Burak'ın arkadaşları diye geldiğimiz yerde gördüğümüz tüm bu kızlar Hilal'in arkadaşlarıydı. Hilal'i de hiç sevmemiştim zaten. Doğacak bugünü mü bulmuştu?
''Hilal nerede? Biz güzel dileklerimizi dileyip çıkalım bari yukarı, ortam pek bize göre değil.'' Sözlerim Bahadır'ın alttan alttan gülmesine sebep olmuştu. Ona sinirli bir bakış attığımda gülüşünü durdurmak istedi fakat başaramadı.
''Saçmalama İloş ya, ben sıkılırım siz yokken. Geçin siz şu köşeye oturun.'' Diyerek bize ikili koltuğu gösterdi.
''Burak!'' Bir kız topuklu ayakkabılarından dolayı başarısız bir koşuşturmayla bize doğru gelirken sürekli yalpalamasına rağmen pes etmedi. Burak'ın yanında durduğunda, ben de kızı inceliyordum. Üzerine giydiği kayık yaka, kısa kırmızı elbisesi ona özel tasarlanmış gibiydi. Kızıl saçlarıyla ahenk içindeydi elbisesi. ''Beni arkadaşlarınla tanıştırmayacak mısın?''
Ne gerek vardı ki tanışmamıza? Hayatım boyunca bir daha görmeyeceğim, görmek de istemeyeceğim bir insanla neden tanışacaktım? Neden tanışacaktık?
''Tanıştırayım.'' Dedi Burak, şaşkın bir sesle. Fakat kız ona fırsat vermeden, bir saattir süzdüğü sevgilime elini uzattı.
''Ben Arzu.'' Dedi gülümseyerek. Bahadır'a göz ucuyla baktığımda, tedirgin bir bakış attı bana. Kızıp kızmayacağımı mı düşünüyordu acaba? Gülümsedim, tabi ki kızmayacaktım. Hangi arada gözünü bu kadar korkutmuştum bilmiyordum, gören de beni kıskanç biri zannedecekti.
''Bahadır ben de.'' Diyerek elini sıktığında yüzümdeki gülüşü silmemek için büyük bir gayret içerisine girmiştim. Elini çekip bakışlarını bana çevirdi Bahadır. ''İlayda, sevgilim.'' Diyerek beni tanıttığında gülüşüm içten bir hal almıştı. Kızın yüzü bariz şekilde düşerken, isteksizce elini bana uzattı.
''Memnun oldum.'' Dediğinde, elini sıkıp gülümsemekle yetindim. Memnun olmamıştım, yalana gerek yoktu şimdi. ''Ben de içecek bir şeyler alacaktım tam. Bana eşlik etmek ister misin Bahadır? Yani, istersen sen de gelebilirsin. Neydi adın? İrem miydi?'' Kaşlarını çatıp düşünceli bir ifadeye büründüğünde, ondan haz etmemekte ne kadar haklı olduğumu düşündüm.
''Yaş geçtikçe oluyor böyle hatalar tabi.'' Dedim gülüşümü bozmadan, fısıldayarak. Duyduğunu biliyordum, yüz ifadesi değişmişti. ''Gelmeyiz, sen gidebilirsin.''
''Tatlım keşke Bahadır cevap verseydi, böyle çok kötü bir imaj çiziyorsunuz çünkü. Sanki baskın altındaymış gibi. Bahadırcığım zorla tutuluyorsan göz kırp.'' Dedi ve büyük bir kahkaha attı. Ondan başka gülen biri olmayınca gülüşünü uzatmayıp hemen susmuştu.
''Ben halimden memnunum, sağ ol.'' Bahadır sözünü bitirir bitirmez elini bana uzatmıştı. Elini sıkıca tuttum. ''Gel sevgilim.''
Burak'a gülümseyip Bahadır'ın adımlarına eşlik ettim. Birlikte Burak'ın gösterdiği koltuklara geçmiştik. İkili koltuğa oturduğumuzda tam önümüzde onlarca insan dans ediyordu. Gerçekten insanlardan izole olmak için harika bir yer seçimiydi.
''Gidelim istersen, yüzün düştü.'' Dediğinde gülümseyip başımı iki yana salladım.
''Burak'a ayıp olur. Hem kendi dertlerim yüzünden seni yeterince bunalttım. Sadece oturacak başka bir yer bulsak iyi olur, buradan pek haz etmedim.'' Dediğimde gülmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞA
AdventureYaptıkları fedakarlığın bedelini ödeyen üç arkadaş. Açığa çıkan gerçekler, herkesten gizlenen sırlar, anlam verilemeyen duygular, hayal kırıklığıyla dolu hayatlar... Koca bir bilinmezlik, büyük bir karmaşa. ''Yürüdüğüm yol bataklık, burası çıkmaz s...