Kantine inerken gizemli kardeşlere bizimle gelmelerini teklif edince Jessica boğazına bir şey takılmış gibi abartılı bir şekilde öksürmeye başladı. Kendince bu alışılmadık tavrıma şaşırdığını belli etmeye çalışıyordu. Bir şey ima ettiğini fark edeceklerinden korkarak sertçe dirseğimle koluna vurdum. Bunu daha sonra konuşacağız, diye fısıldadı acıyan kolunu ovuştururken.
Aslında ona hak vermiyor değildim çünkü değil yeni insanlarla arkadaş olmaya çalışmak, tanışmak bile çok uzak bir olaydı benim için.
Kız teklifimi kabul edip aşık olunası bir şekilde gülümserken Adrian ile göz göze geldik. Bu buzdolabını andıran karanlık çocuğun varlığı bile insanı tedirgin etmeye yetiyordu. İnsanın içini ürperten soğuk siyah gözlerinde duygudan eser yoktu. Birkaç saniyenin sonunda o hâlâ gözlerimin içine bakmayı sürdürüyor ama gülümsemiyordu. Nedensiz bir şekilde takılıp kalmış, rahatsız hissetsem de gözlerimi ayıramamıştım.
Damien normalden daha uzun süren bu bakışmayı fark ederek araya girdi ve "Tanışmadık değil mi?" dedi samimiyetsiz bir gülüşle.
"Ben Damien. Rose'un sevgilisiyim."
"Sevgili" kelimesini üzerine basarak söylemesi beni deli etmişti. Bu kıskanç canavara alışmış olsam da menzilimde gördüğü her erkek cinsiyetindeki insan evladına ters davranmasına artık tahammül edemiyordum. Adrian'ın gözleri önce benim, sonra da Damien'ın üzerinde dolaştıktan sonra önüne döndü. Kıskanç ve sahiplenici tavırlarına sinirlenip Damien'ın yanından sıyrılarak Jessica ve Angela'nın yanına yürüdüm.
Aslında karşımda böyle bir şahıs duruyorken beni kıskanması çok normaldi ama haklı olduğunu kabullenemiyordum işte. Jessica onu gerçek manada sevmediğimi, sürekli hatasını aradığımı söylüyordu. Gerçekten de aşık olsaydım onu her haliyle kabullenmez miydim? Onsuz bir hayat düşünemiyorum, dedim kendi kendime. Bu yetmez miydi?
Koridorda sessizce ilerliyorduk. Kimse kimseyle konuşmuyor, göz teması bile kurmuyordu.
Damien sinirli halimi fark edince yanıma yaklaşıp kolunu omzuma attı. Kollarından sıyrılacaktım ama kavga etmek yerine sessiz kalmayı tercih ettim. Kafeine ihtiyacım vardı. Ona karşı olumsuz düşüncelerimin bu kadar çabuk yükselmesi ilişkimizi yıpratıyordu ama buna bir türlü engel olamıyordum.
Kantin kalabalıktı. Tanıdık simalardaki insanların bazıları yüksek sesle konuşup gülüyor, bazıları itişip kakışarak oradan oraya gidiyordu. Elindeki yiyecek ve içecekleri düşürmemek için dikkat kesilmiş, yavaşça ilerlemeye çalışan kilolu sayılabilecek kıza yol verdikten sonra kendime bir kola aldım. Masalardan birine oturduğumuzda Damien saf ayağına yatarak kaşlarını çattı ve açık kahverengi gözlerini bana sabitledi.
"Neyin var Rose? İyi misin?"
"Asıl senin neyin var?" diye bağırmak istedim ama mavi gözlü çocuk masamızın yanına gelince açılan ağzım otomatik olarak kapandı. Ellerini masaya dayadı ve etrafı süzdükten sonra bana bakarak,
"Afiyet olsun." dedi. Yüz ifadesinin her an gülümseyecek gibi alaycı bir hali vardı. Sanki sadece bana hitaben konuşmuş olmasına anlam verememiş, nedeninin anlamaya çalışıyordum. Masada uzun bir sessizlik oluştu. Angela ve Adrian'ın gerilmiş gibiydiler.
Onu sevmedikleri her hallerinden belli oluyordu. Adrian ilk kez konuşarak,
"Teşekkür ederiz. " dedi kuru bir sesle.
"Şimdi izin verirsen bir şeyler yiyoruz."
Çocuk gülümsedi. Gülümsemesi dehşet verici derecede güzel ama bir o kadar da tehlikeliydi. Yutkunup şaşkınlığımı gizlemeye çalışırken ismini bilmediğim şahıs gülümsemeyi sürdürüyordu. Jessica ve Damien'a hak veriyordum. Gerçekten de garip hatta korkutucu sayılabilecek bir tipi ve tuzağı andıran bir çekiciliği vardı.
Adrian delici bakışlarını çocuğa dikince "Pekala pekala gidiyorum." dedi ellerini teslim olur gibi kaldırarak. Alınmış gibi masum bir yüz ifadesi takınmayı da ihmal etmemişti.
Tam gideceğini ve içimde oluşan bu tuhaf duyguların nihayet sona ereceğini düşünürken birden diğer dört kişi oraya yokmuş gibi bana doğru eğildi ve saçımdan önüme sarkan bir tutamı alıp kulağımın arkasına kıstırdı. Yavaşça hareket eden parmakları tenime değerken donup kalmıştım.
Normalde olsa böyle bir şeye çıldırırdım ama sanki bana engel olan bir şey vardı. Felç olmuş gibi hareketsiz duruyor, içimi ürperten dokunuşun sahibinin büyücü olup olmadığını sorguluyordum.
Tek yapabildiğim öylece mavi gözlerine bakmak oldu.
Neden Damien bir şey demiyordu ki? Her zaman kıskançlıktan ölen sevgilim sesini bile çıkarmıyordu.
Pek konuşmayan soğuk Adrian "Bırak onu ve defol git!" diye bağırınca şoka uğradım.
Çocuk duymamış gibi ondan tarafa bile bakmadan "Görüşürüz RoseMarie Black." dedi ve beni şaşkınlığımla baş başa bırakarak kalabalıkta bir hayalet gibi gözden kayboldu. İsmimi nereden biliyordu ve nasıl tanışıyormuşuz gibi rahatça telaffuz edebiliyordu? Saplantılı bir sapığı andıran ses tonunun netliği beni korkutmuştu.
Ben öylece boşluğa bakarken "Rose'un erkek arkadaşı benim ve onu savunabilirim." dedi Damien aniden.
"Ama savunmadın. Çünkü o sırada altına etmek üzereydin." dedi Adrian sakin bir ses tonuyla.
Doğru söylüyordu. O çocuk bana dokunduğu anda canına okumalıydı. Neden gereksiz yere kıskançlık yapmak yerine doğru zamanda korumuyordu beni? Yeniden Damien ile ilgili tüm olumsuz düşünceler beynime dolmaya başlayınca onu yok sayarak Adrian'a teşekkür ettim. Yerin dibine geçmiş olmalıydı çünkü onu en zayıf noktasından vurmuştum. Jessica konuyu dağıtarak korktuğum soruyu sordu.
"Onu nereden tanıyorsun, Rose? İsmini nereden biliyor?"
Nefeslerim hızlandı. Kekeledim,
"Be-ben bilmiyorum."
"Tanışmamıştık."
Adrian ile Angela birbirlerine baktılar.
"Belki de onlar söylemiştir." diye fısıldadı Damien.
Yüzlerine söylemek yerine fısıldaması sinirimi daha da bozmuştu.
"Biz söylemedik!" dedi Angela kaşlarını çatarak.
Nasıl duyduğunu anlamasam da tepki vermedim. Damien'ın beyaz yüzü kızarmaya başladı ve daha fazla rezil olmamak için hızla masadan kalkıp merdivenlere yöneldi.
Ardından onunla gelmem için bana baktı. Önüme dönüp kolamı yudumlamaya devam edince hayal kırıklığıyla yürümeye devam etti.
"Fazla mı oldu acaba?" diye düşünürken Angela hafifçe kolumu tuttu.
"Üzgünüz, erkek arkadaşınla aranı bozduk sanırım."
Kafamı iki yana sallayıp kolumu bırakmasını sağladım.
"Hayır. "
"Onun suçuydu, sizin değil."
...
Zilin çalmasıyla ayağa kalktık.
Jessicayla ikizleri arkada bırakarak önde yürüyorduk.
"Bir korkağın teki." dedi Jessie kaşlarını çatarak.
"Her seferinde daha da aptalca hareketler yapıyor."
Başımı salladım.
"Maalesef onu seviyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah ve Mavi (Tamamlandı)
VampireÖlümsüzlük uğruna öldüren bir katilin yeni avına karşı bir şeyler hissetmeye başlaması onu istediğini elde etmekten alıkoyabilir mi? Bir avuç güvendiği insandan başka kimsesi olmayan Rose, aslında kim olduğunu bile bilmediğini öğreniyor ve ölmekle...