27. Bölüm

10K 841 197
                                    

Valizimi aşağıda beni bekleyen Adrian'a attıktan sonra vampir çevikliğimle ağaç dallarına basarak pencereden aşağıya indim.

Son model arabaya doğru ilerlerken evimde son bir kez göz gezdirmem tüm anılarımın yeniden canlanmasına neden olsa da artık bir karar vermiştim.

"Vakit varken vazgeç." diyordu içimden bir ses.

Adrian, "Bir sorun mu var?" diye böldü düşüncelerimi.

Evet vardı. Kesinlikle bir sorun vardı. Canım yanıyordu. Annemden bana kalan tek hatıra olan bu evi, eşyalarımı, teyzemi de arkamda bırakıyor ve gidiyordum. Adrian'ın bana bu soruyu sorması bile oldukça garipti.

Ama burada kalmaya devam edersem annemin hatıralarıyla delireceğimi de biliyordum. Üstelik yapayalnız bir vampir olarak nasıl besleneceğim konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Erik'in geri dönme ihtimali de çok yüksekti.

Bir anlığına burada kalıp o dönene kadar beklemeyi ve ikimizden biri ölene dek mücadele vermeyi düşündüm ama bu saçmalıktı.

Annemin ölümüne sebep olduğum gibi teyzemin hayatını da riske atamazdım. Zaten ben onun tüyüne bile zarar veremeden Erik beni parçalarıma ayırırdı. Dolan gözlerimi saklamaya çalışarak hafifçe kolumu tutan Adriana bakmadan kafamı salladım. "Gidelim."

Arabaya binerken her ayrıntısını son kez aklıma kazımak istercesine gözlerimi bir an bile evden ayırmıyordum.

Adrian biraz daha bekledikten sonra arabayı sürmeye başladı.  

Gözlerimi zorlukla camdan çekip aynadan arkada oturan Angela'ya baktım.

Bana şefkatle gülümsedi. Hal hatır sormamıştı. Biliyordu iyi olmadığımı. Sadece bakışlarla anlaşıyorduk.

"Sen Larry olmalısın." dedim güçlükle Angela'nın yanında oturan çocuğa bakarak. 

Kafasını sallayıp,

"Evet Rose, Adrian senden çok bahsetti. Nihayet tanışabilmek güzel." Deyince ben de başımı salladım ve önüme döndüm.

Arabada ölüm sessizliği oluşmuştu. İçimdeki çığlıkları dinliyordu sanki herkes. Bir şey söylemeye lüzum duymuyorlardı bile. Annemi kaybetmiştim ben.

Belki de kendilerini suçluyorlardı. Adrian'ın beni ondan ne kadar uzak tutmaya çalıştığını hatırlayınca onun bir suçunun olmadığını düşündüm. Zaten Erik beni takmıştı kafasına bir kez. Kaçış yoktu ellerinden.

Son hızda arabayı süren Adrian'ın ifadesiz suratına baktım. Onlara hayatıma girdikleri için ne kadar sinirli olsam da bir yandan şuan yanımda olmasa ne yapardım diye düşünüyordum. Kendisine baktığımı farkedince elimi tutup anlayışlı bir şekilde bana gülümsedi. İçimde bir şeyler parçalandı. Karşılık vermeye çalıştım ama dudaklarım yalnızca biraz kıvrılabildi. Bir şeyler söylemek zorunda hissetmesin diye başımı çevirdim. Kimseyle konuşmak istemiyordum.

Yolculuk uzun süreceğe benziyordu. Kafamı cama yaslayıp çiselemeye başlayan yağmuru seyrettim. Cama çarpıp süzülen bir damlayı takip etti gözlerim. Ağlayamıyordum da. Çünkü anlamıştım zamanı geri çeviremeyeceğimi. Ah keşke dönebilseydim geçmişe. Kendimi Erik'e kurban etmek için bir saniye bile tereddüt etmezdim. Annem yaşıyor olurdu ama o zaman da ölümümle yapayalnız kalmış olacaktı.

Ne kadar bencilce olsa da kendimi alamıyordum böyle düşünmekten. Sonuç olarak anlamsızdı her şey. Hiçbir şeyi değiştiremezdim. Yapayalnızdım ve vampirlerle dolu bir okula doğru yolculuk ediyordum. Kapıyı açıp kendimi ıslak ve karanlık sokağa atmayı düşündüm. Hayata dair en ufak bir hevesim kalmamıştı ama annem her zaman güçlü olmamı isterdi, biliyordum. Her şeye rağmen ayakta durmamı. Hem daha almam gereken bir intikam vardı. Gözlerimi ovuşturdum ve annemin çocukluğumda söylediği ninnilerin hatırasıyla uyumaya çalıştım. 

Siyah ve Mavi (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin