Şafak sökmüş, güneş tenimi ve gözlerimi rahatsız etmeye başlamıştı.
Yatakhane zili çaldığında Adrian'ı öptüm ve Angela ile odamıza gitmek için asansöre bindik.
"Larry ile hiç ayrılmayacaksınız sanıyordum." Dedim gülümseyerek.
Kat düğmesine basarken kanatlanıp uçacakmış gibi duruyordu.
"Evet biraz zor oldu, o dünyanın en çekici insanı." dedi ve midesinde uçuşan kelebekleri dışarı salmak istercesine, konuşurken içine çektiği nefesi dışarı bıraktı.
Aşkın içinde yarattığı her türlü duygu adeta dışına yansıyor, sürekli kendi kendine gülümsüyor, bir şeyler mırıldanıyordu. Yürürken de ayaklarının altında yay varmış gibi gereğinden fazla havalanıyor, sekerek yürüyordu.
İçeri girdiğimizde de çocuk gibi yatağa yuvarlandı ve telefonunu iki eliyle gözünün hizasına getirerek mesaj yazmaya başladı.
Günlük karmaşanın gizlediği hüznüm sessizlikle beraber ortaya çıkmaya başlamış, dalgınlaşmıştım. Bazen hala bir rüyada olduğumu sanıp silkeleniyordum ama önümdeki hayat bana piç bir şekilde gülümsüyordu. Mini buzdolabımızdan iki kola kapıp birini Angela'ya fırlattım.
Gözlerini telefondan hiç ayırmadan havada tuttu.
Vampir reflekslerine alışmıştım hatta bazen eğlenceli bile buluyordum.
O telefonuna gelen mesajın sesiyle zıplarken iç geçirdim ve annemin duvarda bana bakıyormuşcasına gülümseyen resmine son bir kez bakıp lambayı kapattım.
Yorgunluktan eskisine göre çok daha uzak olmama rağmen ayaklarım bedenimi zor taşıyor gibiydi. Bıkkın birkaç adımdan sonra beni yalnızlığıma ve geçmişime davet eden yatağıma girdim.
Günün en sevdiğim aynı zamanda en nefret ettiğim zaman diliminde yeniden kendimle baş başa kalmıştım.
Ve tabi annemin hayaliyle.
Yumuşak saçlarını, unutmaya başladığım kendine özgü kokusunu, yaz gecesi iki aşığın birbirine sokulmuş halde gökyüzünü seyrederken dinledikleri bir şarkıyı andıran ses tonunu düşündüm. Gözlerimi kapattığım her an karanlığı onun güzel yüzüyle aydınlatıyordum. Yavaş yavaş silinen anıları unutmamak için küçük bir çocuğun ertesi gün yüzlerce kişi önünde ezbere okuyacağı bir şiiri tekrar edip durması gibi tekrar tekrar düşünüyordum.
Kanlı Erik yazısı gözümün önünden gitmek bilmiyordu. Annemin cansız bedeninin önünde hissettiğim o duygular henüz yeniymiş gibi akın etmeye başladılar. Karanlıkta kendi kendime çizdiğim görüntü bir an o kadar gerçek geldi ki korkuyla yatakta büzüldüm. Gözyaşlarım gözlerime doluyor ama yerlerinden çıkarak süzülmeye tenezzül etmiyorlardı. Çünkü hüznümü bastıran öfke benliğimi kaplamış ve düşmek isteyen gözyaşlarımı engelliyordu.
Dişlerim yeniden sivrileşerek dudaklarıma batmaya başladı. Gözlerimi sıkıca kapatarak görüşümü engelleyen yaşların süzülmesini sağladım. İntikam arzusuyla titriyordum.
Erik. Ona nasıl acı verebilirdim?
Sevdiği birilerine zarar verebilirdim ama onun duyguları bile yokken nasıl birilerini sevebilirdi? Pencereden geldiği geceyi hatırladım ve yatağımda eski sevgilisinden bahsederken ona yüklediğim insancıl duygulara küfrettim. Ona hep acımış, içinde bir yerlerde iyi biri olduğuna kendimi inandırmıştım. Annemi elimden almıştı. Hayatımdaki tek masum ve güzel parçayı kalbimi söker gibi acımadan koparmıştı benden.
Onu nasıl öldüreceğime dair planlar kurmaya başladım. İçimdeki ateş ancak onun dünyadaki varlığına son vererek sönerdi. Ateş sönse bile közlerinin ömür boyu kalbimi yakacağını bilmeme rağmen kendimden bu gerçeği saklıyormuşcasına intikam duygusuna sarılıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah ve Mavi (Tamamlandı)
VampireÖlümsüzlük uğruna öldüren bir katilin yeni avına karşı bir şeyler hissetmeye başlaması onu istediğini elde etmekten alıkoyabilir mi? Bir avuç güvendiği insandan başka kimsesi olmayan Rose, aslında kim olduğunu bile bilmediğini öğreniyor ve ölmekle...