O günün ardından minik Erik birkaç hafta sürecek derin bir sessizliğe büründü. Yalnızca yemek yemek için aşağı iniyor, onun dışında tüm zamanını yeni odasının penceresinden dışarıyı seyrederek geçiriyordu. Küçük kalbi anne ve babasının hatırasıyla sızlarken Bay Black ona olabildiğince ilgi göstermeye çalışıyor, onu kızından asla ayıramıyordu. Böylelikle bırakmak zorunda kaldığı minik Rose'nin vicdanını rahatsız eden tatlı sesini biraz olsun bastırabiliyordu.
Uzun süredir aşık olduğu güzel kız şimdi bulduğu her fırsatta kendisini gözetliyordu fakat Erik bunu fark etmeyecek kadar dalgındı.
Onu dalgınlığından kurtaran şey ise yağmurlu bir gün oldu. Erik yatağında sessizce uyumaya çalışırken gök önce yarılıyormuş gibi aydınlandı, ardından kulaklarını sağır eden o gök gürültüsü duyuldu. Odasına dolan dengesiz ışık ve kuvvetli ses çoğu çocuk gibi Erik'in de ürkmesine sebep olmuştu. Korkuyla içine bir nefes çeken çocuk örtüyü kafasına çekti fakat bu korkusunu arttırmaktan başka bir işe yaramamıştı. Annesinin kanlı bedenini görüyor, o adamların kendini de bulup öldüreceğini düşünüyordu. Kısa bir tereddüdün ardından yatağından fırladı ve çıplak ayaklarıyla Bay Black'in odasına doğru koşmaya başladı. Kapıyı tıklatmaya bile ihtiyaç duymadan açtığında Kayla'nın da orada olduğunu gördü. Babasının yanına kıvrılmış, yeşil gözleriyle kendisine bakıyordu. O an küçük çocuk ne yapacağını bilemedi. Korkup geldiğini söylerse rezil olurdu! Fakat geri dönmeye de cesareti yoktu.
Neyse ki Bay Black durumu anlamıştı. İlgiyle yatağından kalktıktan sonra "Gel bakalım Erik." dedi ve çocuğa hiçbir soru sormadan onu yanına aldı. Çocuk güven veren kollar kendisini sardığında rahat bir nefes aldı ve ona içinden teşekkür etti.
"Ne oldu, korktun mu?" dedi babasının diğer tarafında yatan Kayla alaycı sayılabilecek bir şefkatle gülümseyerek.
Erik'in kaşlarını çatıldı. Kısa bir sürenin ardından "Hayır." diye itiraz etti. "Korkmadım. Sadece..."
"Korkmak utanılacak bir şey değildir." dedi Bay Black çocuğun saçlarını okşarken. "Ben de çocukken korkardım."
"Gerçekten mi?" diye sordu Kayla ilgiyle.
"Evet." dedi adam kızına döndükten sonra. Ardından anlatmaya başladı.
"Ben küçükken bir şehir efsanesi vardı. Böyle yağmurlu günlerde gök gürüldeyip de şimşek çaktığında gök yarılır ve yukarıdan ellerinde kocaman torbaları ve kalın halatlarıyla bir sürü adam inermiş. Bu gözleri olmayan çok uzun boylu adamlar birer gölgeyi andırıyormuş. Simsiyah ağızları ise yaşlı kadınlar tarafından dikilip büzülmüş gibi küçücükmüş. Bu adamlar fırtınalı gecelerde küçük çocukları yakalayıp onları torbalarına koyarlarmış, sonra da torbanın ağzını sıkı sıkı kapatırlarmış. Hava düzelene kadar bir sürü çocuk toplayıp yağmur dinince aceleyle yukarı çıkarlarmış ve sonra onları göğün karanlık yerlerine koyup çığlıklarını dinleyerek gülümserlermiş. Ta ki çocukların nefesleri kesilip ölene kadar. Öldüklerinde başka bir fırtınalı havayı bekler, yeni çocuklar getirirlermiş. "
Erik'in korku ile parlayan gözleri ile Bay Black'e bakarken "Siz de gördünüz mü o adamları?" diye sordu heyecanla.
Adam ise gülmekle yetindi.
"Hayır göremem çünkü gerçek değiller."
"Öyle mi?"
"Tabi ki! Benim tüm çocukluğum o adamlardan korkarak geçti. Sonradan biri benimle dalga geçtiğinde her şeyin bir uydurma olduğunu anladım ve bir daha da böyle şeylere inanmadım. Bu hikayeyi size anlatmamın sebebi sizi de korkutmak değil. Diğer çocuklardan böyle şeyler duyarsanız gerçek olmadığını bilin diye söylüyorum. Hepsi çocukları korkutmak için uydurulan saçma hikayeler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah ve Mavi (Tamamlandı)
VampireÖlümsüzlük uğruna öldüren bir katilin yeni avına karşı bir şeyler hissetmeye başlaması onu istediğini elde etmekten alıkoyabilir mi? Bir avuç güvendiği insandan başka kimsesi olmayan Rose, aslında kim olduğunu bile bilmediğini öğreniyor ve ölmekle...