1. Bölüm

62.2K 2.8K 1.6K
                                    

Gözlerim kapanırken tepki gücüm azalıyor, kaslarım gevşeyerek kendini bırakmaya hazırlanıyordu.

Uykunun yavaş yavaş bedenimi esir almaya başlamasıyla tam geçmişin belirsiz gölgelerinden ve günlük olaylardan kopup rüya alemine dalıyordum ki anlam yükleyemediğim birkaç ses beni irkilterek yatağımda doğrulmama neden oldu.

Önce bir yanılgı olduğunu düşündüm, belki de öyle düşünerek kendimi avutmak istedim ama beni uykunun içine çektiği çukurdan tek hamleyle çıkaran o sesleri duyduğuma emindim.

Belki tekrar duyarım diye nefes almayı bile bıraktım ama ortada ürkütücü bir sessizlikten başka bir şey kalmamıştı.

Hızlanan kalp atışlarım, gecenin sessizliğini bozan nefes alıp verişlerimi takip etti. Ahşap pencerenin öte tarafındaki rüzgarın sesini duydum. Ondan başka çıt çıkmıyordu. Komşuların sesi gelmiyor, sokaktan tek bir araba bile geçmiyordu.

Dizlerimi karnıma çekip bir süre öylece bekleyerek sakinleşmeye çalıştım. Bir yandan da kendi kendime konuşarak korkacak bir şey olmadığını söylüyordum.

Baş ucumdaki komodinin üzerindeki saate baktım. Üçü gösteriyordu. Hareketlerim ürkütücü sessizliği bozmaktan korkarcasına yavaş ve temkinliydi. Birinin beni izlediği hissine kapıldım.

Tekrar yatağıma uzanıp henüz başlamadığım uykuma devam etmeyi düşündüm ama boğazımı yakan susuzluk hissiyatı kalkıp su içmemi söylüyordu.

Ayaklarımı yataktan sarkıttıktan sonra zeminde gezdirerek panduflarımı aradım. Ayağım bir şeyi devirmişti. Korkuyla içime derin bir nefes çeksem de sonradan devirdiğim şeyin gece, yarısını içtiğim sonra da üşengeçlikten yatağın yanında bıraktığım bir bardak meyve suyu olduğunu anlamam uzun sürmedi. Çıkardığım gürültü, ormanda birinden gizlenirken dal parçasına basan adam misali gerilmeme sebep olmuştu.

Ayağımdaki ıslaklığın soğukluyla ürperirken üşüdüğümü hissettim. Panduflardan vazgeçerek ayağa kalktım.

Evimiz iki katlı ve küçüktü.

Odamın hemen yanındaki odada uyuyan annemi kontrol ettiğimde mışıl mışıl uyuduğunu görmek bana biraz olsun huzur verdi. Annemin kapısını sessizce kapattıktan sonra merdivenlere yöneldim. Parmak uçlarımla belli belirsiz trabzanlara dokunarak aşağı inerken her adımda bir ahşaptan yükselen gıcırtı beni daha da tedirgin ediyordu.

Nihayet mutfağa ulaşıp ellerim buzdolabının koluna uzandığında aklımda korku filmi klişeleri canlanmaya başladı.

Açılan dolaptan düşen bir kadın cesedi... Ah hayır, bu fazla klasikti! Buzluktan sana doğru bakan kesik bir baş. Ya da doğranmış insan etleri...

Beynim bana ihanet etmekten çekinmiyor, bu gerilimli geceyi daha da süslüyor ve olmadık şeyleri önüme getirerek benimle adeta oyun oynuyordu.

Saçma fikirlerden uzaklaşmaya çalışarak dolabı açtım ve şişelerden birini çıkardıktan sonra tekrar kapattım.

Acele etmeye gerek bile duymadan bardaklardan birini doldurup bir dikişte bitirdim. Ardından bir tane daha.

Bu susuzluk niyeydi?

Susuzluğumun ne içersem içeyim geçmeyeceğini anlayınca uyumanın daha iyi bir çözüm olduğunu düşünerek odama çıktım.

Sesleri tekrar duyup merakımı yenmek istemekle beraber deli gibi de korkuyordum. Topuzumu bozmamla kahverengi saçlarım omuzlarıma çarparak sırtıma döküldüler.

Başımı yastığımın üzerine koyduktan sonra örtüyü üzerine çektim ve gözlerimi kapattım.

Uyuyamam sansam da kısa süre içerisinde uykunun tatlı esareti beni yeniden içine çekmeye başladı. Rüya ile gerçeklik arasında gezinirken o seslerin yeniden duyulmasıyla bir anda gözlerimi açtım.

Bu kez daha da emin olmuştum.

Hatta kulaklarım bu sesleri bu sefer ayırt edebilmişti.

Dışarıda koşan iki insanın ayak sesleri, -hayvan da olabilirdi çünkü çok hızlı ve sert koştuklarını seslerinden anlayabiliyordum- ardından boğuşma sesleri ve bir çığlık.

Bu kulak tırmalayıcı sesten sonra her şey bir bıçak gibi kesildi.

Çığlık içimi ürpertmişti ve şu anla kalmayacak, ömrümün sonuna kadar kulağımda yankılanacaktı.

Çünkü bu o büyük sessizlikten önceki çığlıktı.

Bir ölüm çığlığı!

Yatağımda kaskatı kesilmiş, hiçbir şey yapmıyor, nefes almaya bile korkuyordum. İçimdeki korkunun eşi benzeri yoktu. Mantıklı tarafım beni "sadece kediler boğuşuyor" diye avutmaya çalışsa da zerre kadar fayda etmedi. Bu sesler bir kediye ya da başka sıradan bir hayvana ait olamazdı. Buradan olabildiğince uzaklaşarak tamamen güvenli hissettiğim bir yere ışınlanmak istiyordum.

Koşup lambayı yakmayı hatta annemin yanına sokulmayı düşündüm ama nereden geldiğini anlayamadığım bir cesaret beni yatağımdan kaldırarak pencereye yöneltti. Kısa bir tereddütten sonra vücudumu ele geçiren titremeye engel olmaya çalıştım ve perdeyi aralayıp dışarı baktım. Bu şekilde ya merakımı yenerim ya da bir şey olmadığını görüp rahat ederim diye düşünüyordum.

Gecenin karanlığında odamın hemen yanındaki ağacın yapraklarının hışırtısından ve rüzgarın uğultusundan başka kayda değer bir şey yoktu.

Ya da yanılmıştım. Vardı! Ağaçta biri yada bir şey vardı!

Soluklarım hızlanırken perdeyi kapatmayı neden hiç düşünmedim bilmiyorum. Beni izleyen o mavi gözlerde benliğimi esir alan bir şeyler vardı. Donup kalmış, ne hareket edebiliyor ne de tepki verebiliyordum.

Dikkatimi dağıtan şey başka birinin insan dışı bir hızla koşarak uzaklaşması oldu. Gözlerimi aşağı çevirdim. Arkasında yerde yatan bir şey bırakmıştı. Ölü bir beden!

İçim daha da ürperirken çenemin titremesini durduramıyor, dişlerimin birbirine çarpmasına engel olamıyordum. Bir şeyin çığlık atarak pencereme çarpması beni kendime getirdi. Hemen perdeyi kapatarak pencereden uzaklaşırken o bir çift mavi gözü aklımdan çıkarmaya çalışıyordum.

"Keşke bu kadar iyi duymasa ve bu kadar iyi görmeseydim." diye düşündüm.

Duyu organlarım diğer insanlara göre daha iyiydi. Annemin küçükken bana yedirdiği havuçlara küfür ederken yatağıma girdim ve örtüyü kafama kadar çektim. Böyle yapmak güvende hissettiriyordu. Ama çocuksu hislerimin beni kandırdığını biliyordum.

Bu yaptığım şey beni hiçbir zaman korumayacaktı.

Hikayemin ilk bölümüyle karşınızdayım. Umarım beğenmişsinizdir. ❤ Hayalet okurlara buradan sesleniyorum. Lütfen emeğimin karşılığı olarak bana motivasyon kaynağı olan oylarınızı eksik etmeyin. Benim için en önemlisi sizin görüşleriniz. Yorumlarınızı bekliyorum.

ÖNEMLİ NOT: Bu hikayeyi yedinci sınıftayken yani 12-13 yaşlarımda yazmaya başlamıştım. Yorumlarınızı buna göre yaparsanız çok mutlu olurum. Gözümden kaçan yanlışlar varsa şimdiden özür diliyorum. Karşılaşabileceğiniz klişe, utanç verici unsurlar olursa bu gayet normaldir. Her şeye rağmen akıcı bir kitap arıyorsanız beğeneceksiniz diye düşünüyorum. İyi okumalar diliyorum.

Siyah ve Mavi (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin