Yatakta doğruldum.Uyumam yorgunluğumu gidermek yerine arttırmıştı.
Soluklarımı düzene sokmaya çalışırken saate baktım. Henüz sabah olmamıştı.
Yeniden Erik'i görmekten korktuğum için uyumak yerine pencereyi açarak serin havayı içime çektim.
"Ah Adrian şuan burada olmanı her şeyden daha çok istiyorum."
"İhtiyacım olduğunda neredesin bay korkunç?
"Buradayım." dedi karanlıktan bir ses.
Adeta yerimden sıçramıştım.
Adrian penceremin yanındaki büyük ağaçtaydı.
Zaten ne oluyorsa bu lanet ağaçta oluyordu.
Belki de bu ağacı kestirmek iyi bir fikir olabilirdi.
Adrian sırıtarak yanıma gelip pencerenin mermerine oturunca biraz geriye çekildim.
Ardından iç geçirerek,
"Ne yapıyorsun burada?" diye sordum.
"Hem yanında olmamı istiyorsun hem de ne yapıyorsun burada diye sitem ediyorsun. Peki istemiyorsan giderim."
"Adrian!"
"Tamam gitme."
Alaycı alaycı güldü.
"Bana ihtiyaç duyacak kadar seni korkutan şey ne? Gerçekten merak ediyorum."
"Sadece kötü bir kabus."
Güldü.
"İnsanlar kabus gördüğünde neden mutsuz oluyor anlamıyorum. Gerçek olmadığı için mutlu olmaları gerekmez mi?"
Adrian'dan çıkmasını hiç beklemediğim iyimser sözler beni gülümsetti.
"Sanırım göründüğü gibi biri değilsin."
"Kimse göründüğü gibi değildir."
Adrian özlü söz makinesi gibiydi.
Adrian.
A!
Bileklik!
Yatağımdan inerek komidinin üzerinde bana bakan bilekliği avucumun içine aldıktan sonra tekrar Adrian'ın yanına döndüm.
Bilekliği göreceği şekilde avucumun üstünde tutarken onun olmamasını diliyordum.
Adrian anlamsızca bilekliğe baktı.
Sanırım ona ait değildi.
Ben tam rahat bir nefes alacakken heyecanla gülümsedi.
"Bu benim en sevdiğim bilekliğim. Nereden buldun onu?"
Elimdeki bilekliği alarak bana teşekkür ederken ben donup kalmıştım.
"Ne oldu?" dedi Adrian.
"Neyin var?"
"Aklımı okusana." dedim kaşlarımı çatarak.
"Neden söz ediyorsun sen?"
"Eminim kolayca cinayet işleyen biri için bu çok da zor değildir. Üstelik o kişi sürekli 'beni basite alma' diyorsa."
Kaşları çatılırken bana korkunç sayılabilecek bir şekilde bakıyordu.
Korktuğumu belli etmek yerine kollarımı göğsümün üzerinde birleştirerek ben de ona dik dik bakmaya başladım.
"Sen bir katilsin." dedim gözlerimi bile kırpmadan.
Dişlerini gıcırdattı.
"Bana öyle bakma." dedim.
"Hatırlasana, kendi ağzında söylemiştin bir katil olduğunu."
"O zaman seni de öldürebilirim." dedi sıkılı dişlerinin arasından.
"Hadi öldür. " dedim sinirle.
Bana tip tip baktı.
"Ama sende o cesaret yok. Sadece saçmalamayı biliyorsun. Laf ebesi."
Tam pencereyi kapatıyordum ki kanımı donduran bir ses tonuyla ismimi söyledi.
"Rose."
İntikam almak istercesine bakan gözler hiç duymak istemeyeceğim bir cümle söyledi.
"Gördüklerin bir kabus değildi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah ve Mavi (Tamamlandı)
VampireÖlümsüzlük uğruna öldüren bir katilin yeni avına karşı bir şeyler hissetmeye başlaması onu istediğini elde etmekten alıkoyabilir mi? Bir avuç güvendiği insandan başka kimsesi olmayan Rose, aslında kim olduğunu bile bilmediğini öğreniyor ve ölmekle...