İyi okumalar...
8. Mayıs
Hep mutlu bir çocukluk yaşamayı istedim. Babamın bizi koruduğu annemin bize güzel yemekler yaptığı bir çocukluk olsun istedim. Bir hayal balonu aldım elime, her hayalim için bir nefesimi feda ederek balonu şişirdim. İçimde yaşamayı istediğim her çocukluk anısını balona üfledim. Şişen balonları gökyüzüne armağan ettim, belki nefesimle üflediğim hayallari babam duyarda gerçekleştirir diye.
Çocukken umut etmek daha kolay oluyordu. Belki bu yüzden beş yaşında başladığım hayali balonlarımı on beş yaşıma kadar sürdürdüm.'Benim babam bir Çınar ağacı gibi arkamda duruyor' diyen lise arkadaşımdan sonra bıraktım balon uçurmayı. Çünkü babam yere kök salan bir ağaç değildi. Hiç bir yerde olmayan biriydi, toprağın altında kaybolmuş bir iskelet parçasına dönüşmüştü. Ama insan böyle düşününcede kötü oluyordu. Sonuçta bir evlat babasını yerin altında hayal etmek istemezdi, benim gibi.
Ben onu gökyüzünde hayal ettim. Ben nereye gidersem gideyim görecek ve yanımda olacaktı. Çünkü bu hayatta bir tek gökyüzü sizi terk etmezdi. Size darılmaz yok saymazdı.Saatler ardı ardına geçti, karanlık gökyüzüne hakim olduğunda Hakkari'ye yeni varmıştım. Bir yanım uyku isterken, bir yanım saatlerce konuşup bağırıp çağırmak istiyordu. İsyanları,siniri içimde tuttukça ruhum daralıyor bedenimin titremesine, kulaklarımın yanmasına sebep oluyordu. İçimde tuttuğum haykırışlar gözlerime musallat olarak göz pınarlarımı doldurmak için an kolluyordu.
Nihayet araba Gümüşayların konağının bahçesine girdiğinde derin bir nefes aldım. Kucağımda zar zor uyuttuğum Mert'e ceketini örtenken penceren onu gördüm.
Üstünde ince bir kazak ve kont pantolon ile ayakta durmuş arabanın arkasında oturan bana bakıyordu. Bir kaç adım atarak kapımı açtı, eğilerek Merti kucağımdan alıp geri çekildi.
"Adem"diye seslendiğinde evin girişinde olan Adem koşarak yanına geldi. Mertin kumral saçlarını öperek ona uzattı, Adem kendi çocuğu gibi Merti kucaklayıp eve ilerledi. Arabadan inerek olduğum yerde durdum. Aramızda olan iki adımı aşarak elini yanağıma koydu. Elinin soğukluğu yanağıma değdiği an gözlerim doldu, görüşüm bulanıklaşırken zar zor yutkundum.
Pamir diğer elini enseme atarak başımı boynuna gömdü. Hazırda bekleyen yaşlarım gözlerimden akarak, kazağının boyun kısmını ıslattı. Ağlamam sessizce devam ederken, saçlarımı okşayarak sırtımı sıvazladı.
Derin bir nefes alıp geri çekildim. Kaşları çatık ve gözleri endişe doluydu. Kolunu omuzuma atarak beni içeri ilerletirken etrafta kimse yoktu. Sanki ev halkı yeni gelinin kaçtığını duymamış gibi ortalıkta yoktu.
"Herkes nerde?"diye kısık seste sordum.
Pamir çıktığımız terasın merdivenlerinde bana kısa bir bakış atarak, önüne döndü.
"Herkes bugün merkezdeki evde kaldı. Yarın sabah gelecekler" dedikten sonra demir kapıyı açıp geçmem için bekledi.
Önden geçerek terasa çıktığımda içime derin bir nefes çektim. Belki içimde yanan ateşi söndürür de, öfkeme beni kurban etmez diye umdum.
Buraya en son Memetin kına gecesinde oturmuştuk, yanda bulunan salıncağa ilerleyip oturdum. Pamir ardımdan getirdiği battaniye ile yanıma oturup belimden kendisine çekerek battaniyeyi ikimize örttü. Kollarını omuzlarıma sıkı sıkıya sararken ayaklarımı açıktaki ayaklarının arasına yerleştirerek ona daha çok yaklaştım.
Bir eliyle saçlarımı okşayıp ona derdimi anlatmamı bekliyordu. Aslında bir çok şeyi Erdem tarafından biliyordu ama benden de dinlemek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siz Bana Aitsiniz +18
Teen Fiction[ Gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır!! ] "Onu öğrendiğim gün hayatım değişti. Ondan bir oğlum oldu. Beni bir çocuğun babası yaptı ve şimdide eşi oldum. Bu güzel kadını sevmemek mümkün mü?" Genç adam, duyduğu sözlerle mutlu oldu fakat içini kaplayan...