İyi okumalar...
16. Nisan
" Gerçekten kırılınca kavga edemiyorum gözlerim dolu dolu bakabiliyorum bir tek."
'Geçecek, iyi olacaksın. Unutacaksın, zamana ihtiyacın var. Sen güçlüsün.'
Bu sözcükleri ne kadarda çok duymuştum. İlk toy olduğum vakitlerde, ilk kazık ve ilk hançeri sırtlandığımda, insanların size acıyan bakışlarını daha net fark ediyorsunuz.Güçsüzlüğü mü, yenilgimi, umudumu kaybetmiştim. Benliğimden bir parçayı feda ettiğimi çok sonra anlamıştım. Artık masum yada saf olamıyordum. Her seferinde uyanık, alacağım darbeye karşı hazırlıklı duruyordum. Belkide ben dışardan bu profili çizerek kimsenin bana yanaşmasını istemiyordum.
Yıllardır erkek arkadaşımın olmasını geç, bana erkek sinek bile yaklaşamadı. Çünkü içimde derinlerde yatan bir korku var, ya aynısı olursa ya kendimi daha çok kaybedersem diyerek erkeklerden uzak durmuş, kendime tek başıma hayat kurmuştum. Bu hayat, zaman geçtikçe beni yıpratarak zorladığın da, hayatımın en büyük kararını vermiştim.
Oğlumu...
Küçük bir bebeğimin olması, tüm sorunlarımı çözmüş, yeni bir ben yaratmıştı. Onunla birlikte yeniden doğarak, kendime gelmiş ve toparlanmıştım. Beni kendime getirerek, bu hayatta ondan daha önemli birşey olmadığını göstermişti.
"Gözlerinizi açın lütfen"diyen makgöz ile düşüncelerimi bir kenara bırakarak gözlerimi açtım. Aynada gördüğüm grimsi ve simli far, göz kapaklarımı öne çıkarmıştı. Altında parlayan ela gözlerim makyajı daha belirgin kıldı. Makgöz açık gözlerime taktığı gür takma kirpikleri sabitlediğinde elinde tuttuğu küçük beyaz taşları göz altlarımdan şakaklarıma doğru tek tek yapıştırıyordu.
"Boynunuzu dik tutun"diyen arkamdaki saç stilisti ile yerimde dikleştim. Etrafımda ki her makyaj masasına oturmuş yirmiden fazla kız, defile için hazırlanıyordu.
Sima ile defilenin yapılacağı mekana geldiğimizde beni buraya oturtup ortadan yok olmuştu. Bir buçuk saatir yapılan saçım ve makyajım hala bitmemişti. Her yerde koşuşturan ve yüksek sesli konuşan insanlarla doluydu.
Telefonum çaldığında elimi uzatarak masada duran telefonu aldım.
Kulağıma çok fazla yaklaştırmadan yanıtladım."Alo"
"Tatlım, nasılsın?"diyen Larisa'nın neşeli sesiyle, karşımdaki aynadan etrafı izliyordum.
"İyim, sen?"dedim
Güldü. "Sesin pek iyi gelmiyor, yoksa kaçmayı mı düşünüyorsun"dedi alay ederek, hafif kaşlarımı çattım.
"Bunun mümkün olduğunu zannetmiyorum. Sima'nın beni bulması dakikalarını alır"dedim
"Sıkma canını, eminim bu işin üstesinden geleceksin. Sana güveniyorum. Yanında olup seni podyumda yürürken izlemek çok isterdim. Ama işlerim yüzünden bu mümkün değil"dedi sonlara doğru sesi hüzünlü çıkmıştı.
"Eminim Sima, hesabından canlı bağlantı yapacaktır. Ordan izlersin"
"Ah.. Sima olmasa ne yapardım"dedi kıkırdayarak, gözlerimi devirdim. "Yaptığı planlamayı sana anlatmadı mı?"dedi gülerek, içime huzursuzluk çöktü.
"Hayır ama sana anlatmışa benziyor, umarım rezillik çıkmaz"
"Pamirle aran nasıl?"diye meraklı sesiyle sordu.
"İyi, birbirimize alışıyoruz. Bazen tartıştığımız da oluyor"
"Açıkçası Nurvet, otel için toplantı yaptığımızda, yani daha onun Mert'in babası olduğunu bilmeden önce, düğün hazırlığı yaptığını ve eşinin çok güzel bir kadın olduğundan bahsediyordu. Bunu bana değil diğer ortaklara ve çalışanlara anlatırken duymuştum. Senden bahsederken gözleri parlıyordu, sanki yeni tanışmanıza rağmen seni seviyordu"dedi mırıltılı, hoşnut dolu bir sesle, gözlerimi yumdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siz Bana Aitsiniz +18
Ficção Adolescente[ Gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır!! ] "Onu öğrendiğim gün hayatım değişti. Ondan bir oğlum oldu. Beni bir çocuğun babası yaptı ve şimdide eşi oldum. Bu güzel kadını sevmemek mümkün mü?" Genç adam, duyduğu sözlerle mutlu oldu fakat içini kaplayan...