52. Bölüm

4.6K 329 33
                                    

İyi okumalar...

18. Haziran

Tüm insanlığın ömrü boyunca en azından bir kereliğine de olsa kullandığı bir kelime vardır.

Keşke...

Psikoloğum ile geçirdiğimiz bir seansta çok içten söylemiştim bu kelimeyi ve psikoloğumun tepkisi yüzüme bir bardak suyu boca etmesi ile sonuçlanmıştı. Aslında son ana kadar sabırla beni dinlemiş ve en sonunda kurduğum cümle onu çileden çıkarmıştı.

Keşke ablam yerine ölü doğan bebek ben olsaydım.

İşte bir bardak soğuk suyun yüzüme çarpışı bu cümleden kaynaklı olmuştu. Bir diğer nedeni ise psikoloğumun Larisa'nın annesi olmasıydı. Beni ilk zamanlar normal bir hastası olarak görsede zamanla kızı gibi olduğumu söylemişti.

Ona bu cümleyi kurmam Larisa'nın ölmek istemesi gibi etki ettiğini söyleyerek kalbinin çok kırıldığını söylemişti. O an hissettiğim şefkati ve sevgisi karşısında, ağlama krizine girdiğimde bana sarılarak benimle ağlamıştı.
Sara Hanımın bir çok seansta kendimi değersiz görmeme ses etmeyerek çözüm arayışları, cümlem ile son noktaya gelmiş ve tahammül sınırlarını geçerek tepki vermişti.
Kendini değersiz hisseden insanlara tahammül edemiyordu.
Değersizliğin sürüklediği ölüm dileğinden nefret ediyordu.

Çocukluk travmalarımı atlatmak zordu. Kendimi değerli hissetmek en zoru ve en güzeli olmuştu. Her şeye rağmen ayakta kalmamı ve sırtımdan iterek bana dik durmayı öğreten Sara Hanım olmuştu. Cesur olmayı ondan örnek almıştım.

Şimdi Larisa'nın onun yanında Almanya'da olması ve bilgisayar ekranından bana gülümseyerek bir şeyler anlatmalarını sırıtarak dinliyordum.

"Merak etme Nurvet bu gece Amerika'ya geliyorum. Seni evde tek bırakmanın acısını doyasıya çıkarırız"diyen neşeli ses Larisa'ya aitti.

İki gündür Amerika'da evde tek başıma kalıyordum. Larisa çalıştığı şirketin bir diğer ayağı olan Almanya'daki şirkete proje sunumu için gitmişti. Aniden Amerika'ya gelişimi bilmediğinden projenin sunumunu üstlenmişti.

"Sorun değil Lari, sıkılmıyorum"dedim

"Mert'i özledin mi?"diyen Sara Hanıma burukça baktım.

"Her anne evladını özler"dedim.

"Teyzelerde yeğenlerini özleyebilir"diyen Lari burun kıvırarak bana bakıyordu. "Neden Mert'i, Pamir'in yanında bıraktın?"

"Seninle Lost Seansları yapmalıyız Lari"dedim.
Kayıp Seanslar...

Ekranda gözlerime bilmişlik ve merakla bakarken başını salladı. "En iyi şarapları alarak beni bekle"dedi.

Güldüm. "Senin için en iyi şarap ve viskiyi getireceğim"dediğimde, baygınca baktı.

"Umarım Johndan şarap alabilirsin"

"Bakalım, neyse geç kalmadan hazırlanıp çıkmalıyım"dedim ikisine de öpücükler atarak.

Görüntülü aramayı kapatarak, pencere kenarından kapı önüne dizilmiş korumalara baktım. Sadece dört koruma vardı.

Merdivenlere ilerleyerek odamın yolunu tuttum.

Arabanın direksiyonunu çevirerek açık otoparka park ettiğimde arkamdan koruma arabası da park etmişti.

Cüzdanımı ve telefonumu ceketimin cebine koyarak arabadan indim.

Kalabalık meydana ilerlediğimde korumlar tam arkamda yürüyordu. Kaçıp-kovalanmak için ideal bir kalabalık vardı. Seyyar satıcıların arasında göz gezdirerek nesnelere dokunurken, etraf kalabalıklaşıyordu. Son saatlere doğru başlayan fiyat indirimleri başlamak üzereydi. Kalabalığın daha çok arttığı alana geçtiğimde, korumlar beni takip etmekte zorluk çekiyordu.

Siz Bana Aitsiniz +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin