İyi okumalar millet...
Kalp mi daha çok acı çekiyordu. Yoksa ruhum mu karar veremiyordum. Bildiğim şu ki ikiside çok acı veriyordu.
Umut kaybedildiğin de, geriye bir şey kalmıyormuş, bunuda anladım.Evden çıkarken avluda Pamir ile karşılaşmış fakat konuşmadan sadece göz göze gelmiştik. O üç dakikalık bakışmada dahi Pamir'in gözlerimin nemlenmesinin sebebini anlayabildiğini fark ettim. Bana hafiften gülümsemiş ve yanımdan geçerken fısıldadığı cümleyi duymuştum.
"Oğlumuzla seni bekleyeceğiz"
Bu üç kelimelik cümle içimdeki ateşe, harlanması için odun atmıştı. Yanımdan geçişi kokusunu bana armağan etmiş ve Larisa'ya bir iki kelime ettikten sonra içeri girmişti.
Sima yüzünden düşen bin parça halde oldukça şık giyinmiş ve elindeki çantasıyla arabaya binmişti. Şoför koltuğuna onun oturması ve sessizce Larisa ile arabaya binmemiz durgun suları andırıyordu. Etrafımızda sesi çıkmayan bir fırtına vardı.
Sima için dışarı çıktığımızdan nereye gideceğimizin bir önemi de yoktu. Şoför koltuğuna oturmasına bu sebeple sessiz kalmış bizi en rahat edeceği yere kendisinin götürmesine izin vermiştik.
Yol uzayıp giderken, en sonunda Sima bizi Ortaköy de bir sahil kenarı restorana getirmişti. Girişte olan güvenlik Simayı görünce çekilmiş fakat bizim önümüzü kesmişti. Sima böyle olacağını önceden bilircesine çantasından gold rengi bir kartı çıkarıp güvenliğe göstererek, onunla birlikte olduğumuzu söylemişti.
Kartın ne işe yaradığını ve neden bizi içeri almadıklarını anlamamıştım.İçeri girdiğimizde küçük bir koridordan geçerek yanda bulunan merdivenlere ilerlemiştik. Düz devam etseydik yemek yiyen kişilerle restorana girecektik fakat Sima merdivenleri çıkarak bizi canlı müzik çalan teras katına çıkarmıştı. Terasta bulunan masaların yarısı dolu şekilde genç kaynıyordu. Sima halsizce terasta sahile en yakın masaya kendini attı.
Karşısına geçip oturduğumuzdan bu yana sahili izlemiş ve garsona kendi için rakı sipariş etmişti. Bizde ona ayak uydurarak rakı içmeyi kabul etmiştik.
Garson rakı masasını hızla dizerek gittiğinden bu yana epey zaman geçmişti. Ama Sima tek kelime etmeden kendi bardağını içerek sahile bakmıştı.
Sonra derin bir nefes alışı duydum. Ciğerlere dolamayan nefesi bende hissetmiştim.
"Sima"diyen Larisa ile Sima bize dönerek gözlerinden boşalan yaşları tutamadı.
"Ben..."dedi kırık dökük bir sesle "yapamıyorum... aşamıyorum"dedi.
Tüylerim diken diken oldu. İçimdeki o ürpertiyi hissettim.
"İçindekini dök Sima, sakın içinde bırakma"diyen Larisa'nın üzgün sözleri kulaklarımda yankı yaparken, gözleri bir ben bir Sima arasında gidip geliyordu.
Zaman geçiyordu, gün, ay, yıl geçiyordu. Ama hissedilen acı duygular hep bir yerden kendini belli ediyordu.
Karşımda bir genç kız vardı. Gözlerinde durmayan yaşlar yanaklarına boca olmuş, yarasının kanayan yanlarını göz yaşlarıyla durdurmaya çalışan ama durmayan yaranın acısından daha çok ağlayan bir kız.
Gözlerinle görüyorsun Nur, bir zamanlar gelecekten kendimi görmek istiyorum dediğin kişiyi görüyorsun. Öldürüp gittiğin Nuru görüyorsun.
Yutkunamadım.
Zamanında ettiğimiz dualar kadar, düşündüklerimizi de iyi bilmeliydik, bir anlık düştüğümüz gafletle istediklerimiz karşımıza çıktığında keşke istemeseydik dedirtiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siz Bana Aitsiniz +18
Teen Fiction[ Gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır!! ] "Onu öğrendiğim gün hayatım değişti. Ondan bir oğlum oldu. Beni bir çocuğun babası yaptı ve şimdide eşi oldum. Bu güzel kadını sevmemek mümkün mü?" Genç adam, duyduğu sözlerle mutlu oldu fakat içini kaplayan...