Güneş ışıkları odasına vurmaya başlamıştı. Bütün gece kırılan ukuleleye sarılıp ağladığı için gözleri şişmiş ve ağrıyordu.
Oysa bugün Jisung'un doğum günüydüydü yüzünde büyük bir gülümseme olması gerekirken babası yüzünden kızarmış gözleri ve paramparça olmuş hayalleri vardı.
Babası bir daha Jisung ile görüşmemesini söylemişti ama tabiki onu dinlemeyecekti, kalbini bir tek o onarabilirdi.
Yatağında doğrulup saatlerce oturdu, dış kapının kapanma sesiyle babasının gittiğini anlamıştı. Kalkıp banyoya gitti, yüzüne baktı, o kadar kötü görünüyordu ki gözleri kan çanağı gibiydi, göz altları mosmor ve göz kapakları davul gibi şişmişti.
Elini yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı. Tekrar odasına gidip ifadesiz bir şekilde yatağında oturmaya devam etti. Kapıyı annesi çaldı.
"Minho iyi misin" dedi oğluna sarılıp.
Minho olumlu anlamda başını salladı.
"İyiyim anne" dedi.
Annesi elbette iyi olmadığını biliyordu ama ne yapması gerektiğini bilmiyordu.
"Hadi gel kahvaltı edelim, abilerini de uyandıralım" dedi.
Minho'nun canı hiçbir şey istemiyordu. Ama annesine yardım edecekti. Ne olursa olsun ona kıyamıyordu.
Kalkıp Chan ve Jimin'in odasına gittiler. Onlar da Minho'dan farksız görünüyorlardı. Kahvaltı hazırlayıp oturdular. Ama kimse ne kahvaltı ediyor ne de konuşuyordu.
Chan "Ben doydum odamdayım" diyerek kalktı. Kendini suçlu hissediyordu.
Jimin de onu takip etti, Minho da annesine yardım edip sofrayı kaldırdı. Minho, Jisung için yazdığı mektupları hediye paketi yaptı, her yaşı için bir mektup yazmıştı, çektiği fotoğraflardan ait olduğu yaşa ait olan mektup zarfının içine koydu.
İşi bitmişti. Dolabından bol beyaz bir tişört ve siyah bir pantolon çıkarıp giydi. Saçlarını düzeltti ama gözü sürekli gözlerine takılıyordu. Jisung'un fark etmemesini ümit etmekten başka bir şey gelmiyordu elinden.
Hediyesini eline alıp, annesine çıktığını haber verdi. Karşı eve adımlayıp kapıyı bir kaç kere çaldıktan sonra, kapı hemen açıldı. Jisung büyük bir heyecanla Minho'nun üstüne atlayıp ona sarıldı. Minho da hemen onu tutup sımsıkı sarıldı.
Annesi Jisung'un bu haline güldü.
"Anneciğim sakin ol, sakatlanacaksınız" dedi.
Jisung omuzlarını silkti.
"Ne yapayım çok özledim Minho'yu" dedi hala sarılırken.
Minho o kadar sıkı sarılıyordu ki, Jisung bunu fark etti. Sanki Minho'nun elinden Jisung'u almaya çalışıyorlardı da Minho vermek istemiyor gibiydi. Minho biraz daha sarılırsa kendini tutamayıp ağlayacağını hissetti. Tutuşunu gevşetti.
"Ben de seni çok özledim Ji" dedi.
Jisung asker yeşili paçaları bol bir tulum ve beyaz bol bir tişört giymişti. Saçlarını dalgalar vermişti. O kadar güzel ve sevimli görünüyordu ki. Minho gülümsedi.
"Çok güzel olmuşsun" dedi.
" Teşekkür ederim" dedi Jisung utanarak.
İçeri geçmişlerdi. Minho hediyesini salona bıraktı, Jisung da Minho'nun elini tutup odasına getirdi.
Girişte fark etmişti ama yalnız konuşmak istiyordu. Yatağa oturup Minho'yu da oturması için yanına çekmişti. Şimdi büyüğünün kucağına oturup ellerini yanaklarına çıkardı. Yanaklarını okşayıp gözlerine bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dandelions, minsung
Fiksi Penggemar...ardından serçe parmağını uzattı. "tamam öyleyse bana söz ver, büyüyünce evleneceğiz eğer sözünü bozan olursa ceza olarak bir kutu çikolata alacak" dedi.