Minho'ya veda edip yurda geri döndüğünde hiç vakit kaybetmeden odasına gidip Haneul'e veda etmeye karar verdi.
Çok uzun süredir tanışmıyor olsalar da Jisung'un hayatında çok özel bir yere sahipti olmuştu o da.
Sanki buradaki koruyucu meleğiydi. Haneul de her zaman Jisung'un kendisi için çok özel olduğunu dile getiriyordu.
Bir vedayı fazlasıyla hakediyordu. Keşke diğer arkadaşlarına da veda edebileceği bir vakti olsaydı diye geçirdi içinden. Onları çok ama çok özleyecekti onlar Jisung'un hayatındaki neşe, düştüğü zaman bir saniye bile düşünmeden kaldıran dostlarıydı.
Odasına ilerleyip elindeki kutuları ortak kullanılan masanın üzerine bıraktı. Haneul de yatağında oturmuş ona bakıyordu.
Jisung henüz yüzünü ona dönmediği için halini görmemişti. Görse koşarak gelip ona Jisung ne oldu sana diye sorardı. Yüzünü dönmek istemiyordu dönerse onunla da vedalaşıp Kore'den ayrılmak zorunda kalacaktı.
Ama aralarındaki sessizliği bozan Haneul oldu. Yatağından kalkıp hemen küçüğünün yanına gitti. Gözleri kan çanağına dönmüştü.
Gördüğü görüntü kalbini parçaladı. Neden bu kadar çok ağlamıştı ki evet evlat edinilmişti ama hala hafta sonları görüşebilirlerdi öyle değil mi?
"Jisung ne oldu sana" dedi yumuşak ve dolgun yanaklarını avuçlarının içine alıp.
Jisung sorduğu soruyu duyunca bir süredir, yaklaşık üç dakikadır, ağlamadığı için hemen akıtmaya başladı gözyaşlarını.
"Ben gidiyorum hyung" dedi Jisung burnunu çekerek.
"Biliyorum ama neden bu kadar üzülüyorsun, hafta sonları görüşebiliriz arkadaşlarınla da aynı şekilde bu kadar ağlama lütfen" dedi avucunun içindeki yanakları sıkıştırıp bırakarak.
"Ben başka bir ülkeye gidiyorum bir daha görüşemeyiz" dedi hıçkırıklarları arasında sesi kaybolurken.
Haneul duyduğu cümleyle olduğu yere çivilenmiş gibi hissetti. Başka bir ülke diye tekrarladı kendi kendine. Hiçbir şey söyleyemiyordu aklı durmuştu resmen.
Ama Jisung'u sakinleştirmek zorundaydı. Onu üzgün ve ağlarken görmekten nefret ediyordu.
"Olsun büyüyünce yine gelirsin Kore'ye" dedi gülümsemeye zorlayarak kendini.
"Gelirim değil mi" diye sordu Jisung ıslak kirpiklerini kırpıştırıp kendinden uzun olan çocuğa bakarak.
"Gelirsin tabiki neden gelemeyesin, burada seni bekleyecek bir sürü arkadaşın var, ben varım..." diyip duraksadı.
Bunu yapmaktan hoşlanmıyordu ama Jisung'u ondan mutlu edecek başka bir kişi daha yoktu biliyordu, derin bir nefes verip devam etti cümlesine.
"Minho var" dedi saçlarını karıştırıp zorla tebessüm ederek.
"Geleceğim" diyip sakince kafa salladı Jisung. Daha çok kendini inandırmaya çalışıyor gibiydi.
"O güne kadar sana veda etmeye geldim, ben buraya gelirken çok korkuyordum, alışamamaktan yalnız kalmaktan" diyip duraksadı boğazı düğümlenmişti. Biraz bekleyip devam etti cümlesine.
"Ama senin sayende tüm korkularım geçti, belki çok uzun zamandır tanışmıyoruz ama ben seni gerçek abim gibi seviyorum" dedi dolu gözlerini kırpıştırarak.
Haneul burukça gülümsedi ona, dayanamayıp kendine çekip sımsıkı sarıldı, bu ufaklıktan ayrılmak çok zordu.
Jisung da sarılışına karşılık verdi hiç düşünmeden, bir süre ikisi de konuşmadı bu vedaya ihtiyaçları vardı.
Haneul ayrılıp Jisung'un yüzünü izledi, onu unutmak istemiyordu masum görünüşünü aklına kazıyordu ilmek ilmek.
"Gittiğin yerde yalnız hissedersen yıldızlarla konuş, onlar artık senin de arkadaşların, ben senin yokluğunda bol bol anlatacağım seni onlara, onlarda senden bana haber verecek" dedi onun da gözleri dolmuştu ama Jisung için güçlü kalıp ağlamayacaktı.
Ama çok zordu, sürekli dolan gözleri işini daha da zorlaştırıyordu. Hızlı hızlı kırpıştırdı gözlerini ardından bir süre kafasını tavana çevirip gözyaşlarının pınarlarından içeri gitmesini bekledi.
"Gökyüzünde görebildiğim her yıldızın bir adı var, ama bir tanesi uzun zamandır boştu ben ona bir isim verdim ama sana söylemeyeceğim" dedi elini tutup.
Jisung'un merak duygusu harekete geçmişti, bugün ilk defa üzüntüsünü bir kenara bırakmıştı.
"Neden hyung, ne isim verdin ona çok merak ettim" diye sordu çipil çipil ıslak gözleriyle.
"Çok meraklısın Jisungie ama söylemeyeceğim hem o yıldız özel bir yıldız herkes ona kendisi bir isim vermeli, Jungwoo hyungun hemen yanındaki yıldız bu yüzden sen de ona kendin bir isim vermelisin, anlaştık mı" dedi içten bir gülümsemeyle.
Jisung da uslu bir şekilde başını salladı, söylemek isteseydi söylerdi zaten o ondan bir şeyi gizliyorsa muhakkak geçerli bir nedeni vardır diye düşündü bu yüzden onu zorlamayacaktı.
Haneul'un ise ona olan duygularını itiraf etmek gibi bir niyeti yoktu, hem o kendisini abisi olarak severken onun omuzlarına gereksiz bir itirafın ağırlığını yüklemek adil değildi.
"Anlaştık" dedi sessizce. Aklına gelen şeyle masaya bıraktığı kutuyu açtı. Evden çıkarken kutularına sığdırabildiği kadar kitabı yanına almıştı. Özenle çıkarıp masanın üstüne koydu.
"Bunları sana getirdim hyung o gün burada çok kitap olmadığını söylediğin geldi aklıma ama, sadece bu kadarını alabildim yanıma" dedi gülümseyerek.
"Teşekkür ederim" dedi küçüğüne, Jisung bu dünyadaki en güzel ve en masum şeydi, hep onun mutluluğu için dua edecekti tanrıya.
"Ben sanırım artık gitmeliyim" dedi yine gözleri dolarken, zamanı sona eriyordu bir daha ne zaman Kore'ye gelecekti belli değildi, çok üzgündü bu durum karşısında.
"Jisung beni seviyorsun değil mi" diye sordu Haneul Jisung'un çenesinden tutup kendisine bakmasını sağlarken.
"Tabiki seviyorum" dedi kendinden hiç şüphe etmeden.
"O zaman çok ağlama olur mu, hayat ağlamak için çok kısa" dedi ona sevgi dolu gözleriyle bakarken.
"Bunu benim için yapabilir misin" diye sordu son kez.
Jisung ağlayacak gibi olsa da derin nefesler alıp kendini sakinleştirince Haneul de onun bu haline gülümsedi. Son kez saçlarını karıştırarak sevdi minik Jisung'unu.
"Jisung seni çağırıyorlar" diye seslendi oda arkadaşlarından birisi kapı pervazından.
Son kez birbirlerine bakıp gülümsediler, masanın üstüne bıraktığı kutuları alıp son kez odaya göz gezdirdi, iç çekip hikayesini burada sonlandırdı.
Ağır adımlarla kendini evlat edinen ailenin yanına gitti. Genç adam işlemlerin tamamlandığını söyledi böylece yurdun arka kapısından taksi çevirerek havaalanına doğru yola çıktılar.
Ön bahçedenin kapısındaki Minho ise saatlerce onun yurttan çıkmasını beklemişti son bir kez daha görmek için, tabi bundan kimsenin haberi yoktu. Zavallı çocuk gün batana kadar bir umut bekledi onu, tabi ne gelen vardı ne de giden...
Selamm herkese, yorumlarınızı bekliyorum.
Bu arada yeni bir hikaye yayınladım, bir şans verebilirseniz çok mutlu olurum, lakin buradaki gibi minnoş ponçik bir hikaye olmayacak önceden bilgilendirme yapayımm.
Sizleri seviyorum kendinize iyi bakın <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dandelions, minsung
Fanfiction...ardından serçe parmağını uzattı. "tamam öyleyse bana söz ver, büyüyünce evleneceğiz eğer sözünü bozan olursa ceza olarak bir kutu çikolata alacak" dedi.