Malezya'ya geleli iki hafta olmuştu, bu süreç onun için çok zorlayıcı geçiyordu.
Ne konuşulan dili anlıyordu, ne de kendi anlatmak istediklerini anlayacak birileri vardı etrafında, Heiran onun çocuk parkına getirmişti ama kimseyle iletişim kuramadığı için sadece etrafı izliyordu.
Çok büyük bir ağaç vardı, ağacı görünce aklına Minho geldi, mandalina aşırmaya çalıştıkları günü hatırladı, Minho ağaçtan düşmüştü ve çok korkup saatlerce ağlamıştı ama gün sonlandığında yine yanyana gülüyorlardı, şimdi öyle değildi Jisung'un yanında Minho'su yoktu.
Her gördüğü şey ona Minho'yu hatırlatıyordu, onu çok özlüyordu. Tek başına uçağa binip onun yanına gitmek Minho bak ben geri geldim diyip sımsıkı sarılmak istiyordu ona.
Gözleri doldu istemeden, kalbine bu duygu çok ağır geliyordu, çok yalnız hissediyordu.
Mesela aptal bir Hyunjin yoktu yanında, ya da olgun duruşuyla onlardan bıkmış söylenen bir Seungmin, sıra arkadaşı çilli Felix. Hepsi burnunda tütüyordu.
Acaba onlar ne yapıyordu? Ona çok kızmışlar mıydı bir veda bile etmeden gittiği için, ama vakti yoktu ki o da böyle olsun istemezdi, acımasız müdür bunu daha önce söyleseydi o da arkadaşlarıyla vedalaşabilirdi.
Dalgın halini fark eden Heiran ona seslendi yumuşacık bir ses tonuyla.
"Jisung iyi misin tatlım" diye sordu.
Jisung daldığı düşüncelerden çıkıp ona çevirdi bakışlarını usulca başını salladı olumlu anlamda.
"Yapmak istediğin bir şey var mı, istersen onu yapalım, oyun oynayalım mı birlikte" diye sordu beklenti dolu bakışlarla.
İstediği şeylerden koparmışlardı onu, şimdi de istediğin bir şey var mı diye soruyorlardı ne kadar ironik.
Kötü biri değillerdi kesinlikle ağzından çıkan tek kelimeye bakıyorlardı karı koca. Ama istemiyordu işte onları, o arkadaşlarını ve Minho'yu geri istiyordu.
Onları istediğini söylese yanına getirebilirler miydi? Yurt odasında horlayan oda arkadaşlarıyla uyusa, kötü yurt yemeklerini yese ama yine kapıda onu bekleyen Minho olsa ondan mutlusu olmazdı belki de.
Ama bunları söyleyemedi elbette o yüzden sadece hayır dedi.
"Biliyorum burada canın sıkılıyor arkadaşların olmadığı için akşam Minjae'nin iş arkadaşı yemeğe gelecek bize onun da çocukları seninle yaşıt sayılır, hem biliyor musun onlar da Koreli bol bol oyun oynayabilirsiniz birlikte" diyip gülümsedi ona.
Jisung ise duyduklarıyla kaskatı kesildi. O da ailesiyle böyle bir yemeğe gitmişti ve onları görebildiği son günü hatırladı. Ardından beyaz parlak ışıkları ve o korkunç gürültü hücum etti hatıralarına.
"Onlar" diyip duraksadı. Çok dikkat etsinler, onlar da kaza geçirip anne babasız kalmasınlar, sevdiklerinden ayrılmak zorunda bırakılmasınlar demek istiyordu, ama kelimeler çoktan boğazına düğümlenmiş, çıkmamak üzere yemin etmişti sanki.
"Tamam" dedi onun yerine, neye tamamdı kendisi bile bilmiyordu, canı konuşmak istemiyordu. Ailesini kaybettiği haberini aldığı ilk zamanlarındaki sükunet sarmıştı ruhunu.
Bir süre daha parkta oturup eve geçtiler birlikte, Heiran akşam için hazırlık yaparken Jisung da odasında Minho'nun kendisine yazdığı mektupları okuyordu.
Kaçıncı kez okuduğunu kendisi bile bilmiyordu, buraya geldiğinden beri her yalnız kaldığında bu mektuplara sığınıyordu.
Sonunda vakit iyice ilerlemiş, misafirler gelmişti. Jisung da onlarla birlikte gelenleri karşılamıştı yüzünde yalandan bir tebessümle.
"Merhaba Jisung, Minjae senden çok bahsetti tanıştığıma çok memnun oldum" dedi orta yaşlardaki adam.
Jisung da onu saygıyla selamlayıp, ben de diye mırıldandı sessizce.
Tanışma faslı bittiğinde masaya geçildi hep birlikte yemekler yendi. Yemek boyunca misafirlerin küçük çocuğu gözlerini Jisung'tan çekmeden ona bakıyordu.
Jisung bakışlarından rahatsız olmuştu, bu yüzden farkında değil gibi hiç göz göze gelmiyordu onunla.
Büyükler iş konuşmaya başlayacaklarını söyleyerek, Jisung ve diğer iki çocuğu masadan gönderdiler kaynaşıp tanışmaları için.
Birlikte oturduklarında üçü de sessizlik yemini etmiş gibiydi. Kimse ilk adımı atmıyordu. Sonunda Minho'yla yaşıt olan büyük çocuk buna bir son verdi.
"Ben Seonghwa, tanıştığıma memnun oldum" diye gülümseyip Jisung'a elini uzattı sıkması için.
"Ben de Jisung" diyip kendine nezaketle uzatılan eli sıktı.
"Ben de Kyungik" dedi bakışlarıyla Jisung'u rahatsız eden.
"Memnun oldum" diyip gülümsedi tedirgin bir şekilde.
Onlarda karşılık verdiler. Bir süre sonra Seonghwa ödevi olduğunu söyleyip yanlarından ayrıldı ve salonda ödevlerini yapmaya başladı.
Kyungik ile yalnız kalan Jisung iyice gerildi. Seonghwa iyi birisiydi gibi ama bu çocuk ve bakışları bir değişikti onu rahatsız ediyordu.
"Seni de yurttan satın almışlar" dedi yüzüne bakıp.
Satın mı almışlardı, ona evlat edinildiği söylenmişti, şimdi bu çocuk neden böyle bir şey demişti ki?
"Evlat edindiler" diye düzeltti Jisung onu.
"Hah sen öyle san, bizim gibi kimsesiz çocukları zengin aileler satın alıyor" diyip alaycı bir şekilde güldü ona.
"Bu yüzden çok dikkatli olmalısın, eğer kötü bir şey yaparsan sokağa bırakılırsın" diye devam etti.
"Seni de mi" diye sordu Jisung söyledikleri karşısında kanı donmuştu adeta. Satın aldılar ya da evlat edindiler mi diye soruyordu aslında o anlayıp kafasını salladı.
"Beni Seonghwa hyung yalnız kalmasın diye aldılar, yurda geldiklerinde hyunga beni alması için yalvardım, yurtta beni çok dövüyorlardı" diye açıkladı ona.
Jisung da sertçe yutkunup kafasını salladı.
"Bu yüzden hep onların istediği gibi bir çocuk olmalısın, hep gülmeli onlar ne derse sözlerinden çıkmamalısın mesela hyung ne isterse yapabilir çünkü o onların gerçek çocuğu ama biz öyle değiliz bu yüzden sakın yaramazlık yapma ve sözlerini hep dinle yoksa kötü çocuklar sokağa atılır" diye açıkladı.
Jisung buralı bile değildi, sokağa bırakılırsa ne yapardı? Gidebileceği hiçbir yeri yoktu, çok korkuyordu.
"Sana bunları kim söyledi" diye sordu sessizce ve endişeyle.
"Eski yurdumdakiler" diyip omuz silkti.
"Haneul hyung bana böyle bir şey demedi" dedi güçsüz çıkan sesiyle.
"Sen korkma diye söylememiştir" dedi çocuk Jisung'un odasını kurcalarken.
"Biz aynıyız Jisung bu yüzden birbirimize arka çıkmalıyız" diyip yanına oturdu.
"Hem onlara borçlusun ya senden paralarını geri isterlerse, ne derlerse yapmaya çalış" diye devam etti.
Belki ailesinden kalan evi satıp borcunu ödeyebilirdi, borcu ne kadardı bunu bile bilmiyordu gerçi ama sokağa atılırsa hayatta kalamazdı. Bu yüzden kafasını korkuyla salladı.
Anlattıkları gerçek olmayabilirdi öyle olsa Haneul onu uyarırdı, ama ya gerçekse o zaman ne yapardı?
Kontrol etmeye üşendim, umarım aşırı hata yoktur.
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, kendinize iyi bakın. Öpüyorum ve kaçıyorum ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dandelions, minsung
Fanfiction...ardından serçe parmağını uzattı. "tamam öyleyse bana söz ver, büyüyünce evleneceğiz eğer sözünü bozan olursa ceza olarak bir kutu çikolata alacak" dedi.