Mezarlığa girdiklerinde ikisinin de üstündeki kasvet daha da büyümüştü, tek kelime konuşmadan gelmişlerdi onca yolu ama onlar sessizliğin bile anlamı olduğu bir ilişkinin içerisindeydiler zaten.
Annesinin ve babasının mezarının başına gelince şaşırdı Jisung. O kadar düzenli ve temizdi ki mezarları, Minho'nun elinin değdiği çok belliydi.
Yabani bir tane bile ot yoktu, mezarların üstü dikilmiş rengarenk çiçeklerle doluydu. Kısa bir süre önce sulandığını apaçıktı hala ıpıslaktı çünkü toprakları.
"Teşekkür ederim" diye fısıldadı Jisung sevgilisinin elini daha sıkı kavrayıp.
"Onlar benim de annem ve babamdı" dedi Minho ona karşılık verip, elini okşarken. Jisung da tebessüm edip usulca kafasını salladı ona. Haklıydı annesi ve babası Minho'yu kendi çocukları gibi severdi.
"Anne, baba. Ben geldim" dedi gözleri dolarken ama gözlerine tezat olarak sesini neşeli çıkarmaya çalışıyordu, sesi ise ona ihanet edercesine titriyordu.
"Hem de Minho'yla" diye devam etti boğazı düğüm düğüm olmuştu.
"O bahsetti mi size bilmiyorum ama biz artık birlikteyiz" dedi mezarın kenarına oturup nazikçe taşlarını okşarken.
"Çok mutluyuz zaten biz hep aşıktık birbirimize, bence siz de farkındaydınız" diyip gülümsedi hafifçe.
"Eğer yanımızda olsaydınız, siz de çok mutlu olurdunuz değil mi" diye sordu gözyaşlarını tutamadı bu sefer.
"Çok özledim sizi" dedi sessiz bir fısıltıya dönüşmüştü sesi.
"Çok erken değil miydi gitmek için" diye sordu akan yaşları koluna silerken.
"Ağladığıma bakmayın, artık çok az ağlıyorum sakın siz de benimle ağlamayın, ben çok güçlüyüm artık" hızlıca bir açıklama yapma gereği hiseetti soğuk mezar taşına sarılıp.
Onların içini ve bedenini ısıtan sarılmalarıyla uzaktan yakından alakası yoktu bu hissin. Buz gibiydi tıpkı o gün morgda onları son kez gördüğü andaki kadar soğuktu.
"Anne biliyor musun ben artık her sebzeyi yiyorum, tabi brokoli hariç" dedi gülerken, konuyu değiştirmeliyim diye düşündü, onlar üzülmesin diye.
"Baba artık gök gürültüsünden de çok az korkuyorum" diye devam etti sözlerine.
"Yanımızda olmanızı çok isterdim ama hala benimlesiniz, kalbimdesiniz" dedi.
"Bundan sonra Kore'deyim, sık sık geleceğim sizi görmeye söz veriyorum hem size daha çok anlatacaklarım var" diyip son kez sarıldı taşlara, biraz daha durursa ağlamasını kontrol edemezdi, biliyordu.
Ardından Minho'nun yanına gidip tekrar kenetledi ellerini, Minho da gururlu gözlerle baktı ona.
"Biz şimdi gidiyoruz, sonra tekrar geleceğim, görüşürüz" diyip el salladı onlara neşeyle.
Ağır adımlarla çıkışa ilerledikleri sıra Minho adımlarını durdurdu. Jisung da merakla ona çevirdi yüzünü.
"Bir şey mi oldu" diye sordu tedirginlikle.
"Haneul" dedi Minho sesi çok kısık çıkıyordu, varla yok arası denebilirdi.
"Haneul mu, ne oldu ki Haneul hyunga" diye sordu endişeyle.
"İntihar etmiş" dedi sertçe yutkunup.
"İntihar mı etmiş" dedi gözlerini inanamaz bir şekilde kocaman açarak.
"Bir kaç yıl oldu, ben de tesadüfen öğrendim" diye açıkladı Minho.
"Nasıl olmuş" dedi Jisung dünya başına yıkılmış gibi hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dandelions, minsung
Fanfiction...ardından serçe parmağını uzattı. "tamam öyleyse bana söz ver, büyüyünce evleneceğiz eğer sözünü bozan olursa ceza olarak bir kutu çikolata alacak" dedi.