verilemeyen hediye

3.6K 561 726
                                    

Minho, Jisung'a veda ederek kendi evine geçti. Okulların kapanması yakın olduğu için artık çok fazla ödevi olmuyordu.

Odasındaki masasının üzerinde duran ukuleleye bakarken gözleri ışıldamıştı.

Aylardır Jisung'a bir müzik aleti alabimek için para biriktirmişti. Bazen okulda suyu bitmişti ama sussuzluğa dayanıp gün sonunda parasını kumbarasına atarken gururlu hissetmişti.

Aklına daima Jisung'a hediyeyi verdiğindeki gülümsemesini ve mutluluğunu getirerek motive olmuştu.

İşte sonunda emeklerinin karşılığı abilerinin de katkılarıyla odasında duruyordu. Aslında gitar almayı daha çok istemişti ama bu küçük müzik aleti de çok sevimli görünüyordu. Jisung'un küçük ellerine daha iyi uyum sağlayacağı aşikardı.

Dalmış bir şekilde müzik aletine bakan Minho'yu içeriden seslenen annesi dünyaya döndürmüştü. Akşam yemeği için çağırıyordu.

Genelde akşam yemeği için babasını beklerlerdi ama bir kaç haftadır eve geç geldiği için beklemeyi bırakmışlardı.

Hepsi yemeklerini yemişlerdi, annelerine sofrayı kaldırması için yardım edip odalarına çekilmişlerdi.

Minho yine heyecanla ukulelenin başına gitmişti. Jisung'a vermeden önce bir kaç kere çalmayı denese eskimezdi herhalde diye düşündü.

Kutusundan çıkardığı ukulenin bir kaç teline dokundu. Çıkan ses o kadar güzeldi ki, emindi ki Jisung ona harika şarkılar çalacak Mınho da bu şarkılarda dans edecekti.

Bu onu çok heyecanlandırmıştı. Babasının eve geldiğini fark etmeden tellere parmaklarını sürterek ses çıkarmaya devam etmişti.

İçeriden gelen bağırtıyı duyup duraksadı.

"Ne sesi bu" diye bağırmıştı babası.

"Ne sesi iyi misin çocuklar müzik dinliyordur" dedi annesi onu sakinleştirmeye çalışarak.

"Duymuyor musun, bir şey tıngırdayıp duruyor geldiğimden beri" dedi öfkeyle.

Minho odasından kafasını çıkartmış, olanları izliyordu.

"İşten geliyorum, kendi evimde kafa dinleyemiyorum" dedi.

Sesleri duyan Chan ve Jimin de odalarından çıkıp salona gelmişlerdi.

Jimin "Ne oluyor baba, neden bağırıyorsun" dedi.

"İşten geliyorum, dinlenmek istiyorum gürültünüz bitmiyor bir de bana hesap soruyor" diye bağırdı.

Minho korkmuştu, babası inanılmaz öfkeli görünüyordu. Küçük ellerini yumruk yaptı.

Chan "Ne gürültüsü, biz kitap okuyorduk konuşmuyorduk bile" diye kendini savundu.

Birden küçük bedeniyle kapısının önünden duran Minho "Ben yaptım, ukuleleyi deniyordum" derken sesi titriyordu.

"Ne ukulelesi o nerden çıktı" dedi.

Annesi ortamı sakinleştirmek için "Çocuklar Jisung'un doğum günü için hediye almışlar, Minho sen de çalma anneciğim babanın başı ağrıyormuş" dedi.

Fakat babası sakinleşmek yerine daha çok öfkelenmiş gözlerinden alevler çıkarmaya başlamıştı.

"Ben o paraları siz o zengin veletine hediye alasınız diye kazanmıyorum" diye bağırdı.

"Ben biriktirdim, abilerim de biriktirdiklerini verdiler annemden para istemedik" dedi korkuyla.

"O biriktirdiğin paraları kim kazanıyor Minho Bey, canım çıkıyor bütün gün, siz gidip saçma sapan şeyler alın diye vermiyorum o parayı size" dedi.

Odaya girip ukuleleye baktı.

"Dünyanın parasıdır bu Allah bilir" dedi.

Jimin lafa girdi "Baba abartma lütfen, Minho aylardır bunun için para biriktirmiş annemden de bizden de para istemedi, bu kadar büyütülecek bir şey yok ki" dedi.

"Bana bakın sizin iyice diliniz uzamış, bana cevap vermeyin saygısızlar" dedi.

Chan'ın sabrı iyice dolmak üzereydi.

"Yeter artık Minho'yu korkutuyorsun, yapma o daha küçük" dedi.

Yumruklarını sıkan küçük kardeşinin korkmuş ifadesi kalbini sızlatmıştı Chan'ın.

"O çocukla bir daha görüşmeyeceksin Minho, konuştuğunuzu bile görmeyeceğim" dedi.

"Olmaz baba o benim tek arkadaşım" dedi Minho.

Babası hıhlayarak "Arkadaş mı, iki erkek çocuğunun sizin kadar öpüşüp sarıldığı nerede görülmüş, o hastalıklı çocuk seni de hasta edecek" dedi.

"O HASTALIKLI DEĞİL YETER ARTIK ONU ZATEN KORKUTUYORSUN, SENİN BAKIŞLARINDAN KORKTUĞU İÇİN HEP SEN GELMEDEN ÖNCE BİR ŞEYLERİ BAHANE EDİP GİDİYOR" diye bağırdı.

Bu hakaretleri kendisine etse Minho'nun canı bu kadar yanmazdı. Minho'ya göre Jisung gibi küçük kalbinde sadece iyilik ve sevgi barındıran bir insan bu lafları hak etmiyordu.

"BANA CEVAP VERME" diye Minho'nun üstüne yürüdü.

Minho o an bir tokat darbesine kendisini hazırlamıştı. Gözlerini sımsıkı yumup birbirine bastırdı. Ama beklediği darbe gelmedi. Odası bağrışma sesleriyle dolmuştu.

Onun yerine elindeki ukuleyeyi yatağın başlığına vuran babası ve onu durdurmaya çalışan ailesini gördü.

Yüzüne alacağı tokat darbesi canını bu görüntüden daha az acıtırdı. Aylardır emek verdiği, Jisung'un yüzündeki gülüşün sebebi olacak ukulele paramparça bir şekilde babasının ellerinde duruyordu. Tıpkı kurduğu hayaller gibi...

Annesi zorlukla babasını Minho'nun odasından çıkarmıştı. Minho yere çöküp ağlarken, abisi Jimin kollarını sımsıkı Minho'ya sarmıştı. O da Minho'dan farksızdı dokunsan ağlayacaktı fakat güçlü olmalıydı.

Chan ise babasından aldığı darbeyle sersemlemiş acıyan kolunu tutuyor hayal kırıklığı ve üzüntüyle yerde belli bir noktaya gözlerini dikmiş duruyordu.

Daha bu sabah Minho hayatının en mutlu günlerinden birini yaşamışken, şimdi tüm dünya tersine dönmüş ömründeki en kötü günlerinden birini yaşıyordu.

Gözyaşlarını durduramıyor içli içli ağlamaya devam ediyordu.

"Abi ben onu paralarımı biriktirip aldım" diyordu Jimin'e.

"Biliyorum biliyorum abiciğim" dedi sesi çatlamıştı.

"Jisung'u mutlu etmek istedim sadece" diyordu ağlamayı sürdüren Minho.

Chan ve Jimin'in gözleri iyice dolmaya başlamıştı. Chan ise babasıyla boğuşurken aldığı alkol kokusuna takılmıştı.

Sarhoş olup onlara hayatı zindan etmeye ne hakkı vardı. Gidip bunun hesabını ona sormalıydı.

Birden ayağa kalktı ve odadan çıkmak için hamle yaptı ama Jimin onu yakaladı.

"Yeter, bu kadarı yeter lütfen devam ettirme" dedi. Chan ağlayan Minho'ya bakıp kafasını salladı. Babası günlerini zindana çevirmiş salonda sızıp kalırken diğerleri bütün gece birbirlerinden habersiz sabaha kadar sessiz sessiz ağlamıştı.

dandelions, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin