Sabah ilk iş kalktığı gibi sergi salonuna gelip, yanaklarını okşayıp özenle astığı fotoğrafları bir hışımla toplamaya gitmek oldu.
Başı zonk zonk atıyordu, yaşadığı yoğun hayal kırıklığı ve kullandığı ilaçlar yüzünden yasak olan ama fazlasıyla aldığı alkolün harmanlanmısı yüzünden.
Sabahın erken saatleri olduğu etraf son derece sessiz ve ıssızdı. Buraya gelmeden önce kafasına koymuştu hepsini toplayıp çürümesi için bodruma indirecekti.
Ama Jisung'un kendi kadrajina bakıp kocaman gülümsediği fotoğrafları tekrar görünce bunu yapacak güce sahip olmadığı gerçeği bir tokat gibi çarptı yüzüne.
"Hiç mi sevmedin beni" dedi sanki Jisung gerçekten karşısındaymış gibi yanağında parmaklarını narince gezdirirken.
"Böyle hayal etmemiştim" derken boğazında kocaman bir yumru oluşmuştu yine.
Etraftaki fotoğraflar öylesine canlı, parlak ve renkliydi ki resmen Jisung'un ruhunun bir parçasını taşıdıklarının kanıtı niteliğindeydi.
Neden bunu yapmıştı hala anlayamıyordu, Jisung küçükken verdiği her sözü tutardı.
Hatta söz vermesi istendiğinde daha etkili olması için Ji sözü bile derdi. Ona da Ji sözü vermişti. Şimdi nasıl hayatına başka birisini almıştı.
Minho uzun zamandır içten bir şekilde gülmemişti, Jisung ona çok ağlama hep gül dediği için gülüyormuş gibi yapmıştı içinden gelmese de. İçinde kopan fırtınaları gizlemeye çalışmıştı arkadaşlarından ama ruhundaki bazı çatlaklardan sızmıştı içindeki hüzün yüzüne.
Uzun zaman sonra ilk defa içten bir şekilde gülmüştü Jisung'u ilk gördüğü an, içi içine sığmayıp taşmıştı resmen, ama çok kısa sürmüştü tabi bu mutluluk.
Kalbi yangın yerine dönmüştü, içindeki zehirli duman ise nefes almasını zorlaştırmış boğuluyor gibi hissetmesine neden olmuştu.
Ama ne tuhaftı ki, Jisung'la sokak lambasının altında buluştuğunda içindeki zehri akıtmasına rağmen, kalbini paramparça etmiş olsa da, kalbini dandik ve ucuz bir seloteyple beceriksizce birleştirip yapıştırsa ardından küçükken hep attığı o masum ve mahçup bakışlarından birini atsa Minho bir saniye beklemez, affederdi onu, buna adı kadar emindi.
Jisung'u kalbinden silip atması mümkün değildi, ömrünün sonuna kadar onu orada taşıyacaktı. Bu boşluğu açan da kapatabilecek de tek kişi oydu ve o artık yoktu.
Düşünceler içinde hapsolup kaybolmuşken, Jeongin kendisinde olan yedek anahtarla girmişti sergi salonuna.
Jeongin erken saatlerde onu uyanık görmeye alışık olmadığı için şaşırsa da çok üzerinde durmadı.
"Günaydın hyung, nasılsın" dedi iyi olmadığını biliyor olmasına rağmen, başka ne denirdi bilmiyordu.
"Günaydın" dedi o da sadece, iyi değildi hatta berbat haldeydi ama sesli dile getirmek istemedi küçüğüne karşı.
"Bunları bodruma indirir misin" diye sordu fotoğrafları isaret ederek. Kendi yapamayacağını kabul etmişti çoktan.
"Kapatıyor muyuz sergiyi" dedi Jeongin kısık ve dehşete düşmüş bir bir sesle. Açılışı dün yapmışlardı ve sergiyi bir ay açık kalacak şekilde planlamışlardı.
Alay edercesine güldü Minho onun bu sorusuna, elbette kapatacaklardı. Daha uzun süre kimseye Jisung'un sevgili nişanlısı sponsorluğunda göstermek istemiyordu enayiliğini.
"Hyung ama herkese haber verdik, sen çok başarılı bir fotoğrafçısın, yurtdışından bile gelecek olan ziyaretçiler var" dedi onu vazgeçirmek için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dandelions, minsung
Fanfiction...ardından serçe parmağını uzattı. "tamam öyleyse bana söz ver, büyüyünce evleneceğiz eğer sözünü bozan olursa ceza olarak bir kutu çikolata alacak" dedi.