ulaşılamayan akrabalar

2.8K 480 211
                                    

Minho annesi ve abileri tarafından zorla eve getirilmişti. Ona kalsa hastanenin koltuklarında uyuyup Jisung'un uyanmasını beklerdi.

Ama ona izin vermeyip her gün sabah erkenden geleceklerinin sözünü verip güçlükle ikna edebilmişlerdi.

Eve gelmiş olması hiçbir şeyi değiştirmemişti, ne yemek yiyor ne de uyku uyuyordu. Odasında oturup karşılarındaki ışıkları yanmayan evi izlemekten başka bir şey yapmıyor yapmakta istemiyordu.

Mina teyzesi ve Junhwa amcası ölmüştü. Hayat bomboş geliyordu, Jisung küçücük yaşında ailesiz kalmıştı. Bu hiç adil değildi.

İkisi de o kadar iyi insanlardı ki, Minho'yu kendi çocukları gibi seviyor her zaman güler yüzleriyle karşılıyorlardı onu.

Boğazında oluşan yumru ve gözlerinde biriken gözyaşları varlığını gün boyunca hiç çekmemişti.

Odasında oturup karşıdaki evi izlerken kapının açılma sesini duydu. Babası gelmişti yüzünü buruşturdu. Keşke onlar yerine benim babam ölseydi diye geçirdi içinden.

Saatlerce öylece oturduğunda saatin beş olduğunu gördü, odasından çıkıp abilerinin odasına gitti.

"Abi" dedi kısık sesle onları dürterek.

Chan ve Jimin uyanıp daha aydınlanmamış gökyüzüne bakıp afallamış bir şekilde yataklarında oturdular.

"Söz verdiniz" dedi sesi çatlarken, daha çok erken olduğunu söyleyip vazgeçirmeye çalışacaklarını düşünerek.

"Söz verdik" dedi Chan Minho'ya sarılıp saçlarını okşayarak.

İkisi de kalkıp üstlerini değiştirdi banyodaki işlerini halledip sessizce evden çıktılar.

Hastaneye geldiklerinde sadece bir kişiyi ziyaretçi alabilecekleri söyleyen hemşire nedeniyle Chan ve Jimin kafeteryaya inmiş.

Minho da Jisung'un odasına geçip yanındaki sandalyeye oturup hareketsiz yatan bedeninin ellerini tuttu.

Yüzündeki morlukları ve yaraları görünce içi paramparça oldu. Onlara rağmen hala çok güzel oluşuna ise şaşırdı.

Tüy kadar hafif öpücükler bıraktı yüzüne ve tuttuğu ellerine. Alnına düşen saçlarını nazikçe tarayıp kulağının arkasına sıkıştırdı, bunu yaparken bile çok dikkatli davranıyordu yanlışlıkla canını yakmaktan deli gibi korkuyordu.

Bütün gün yanında oturdu, ama Jisung'ta ne ufak bir hareket ne de ses vardı. Çok korkuyordu ya bilinci açılmazsa o zaman ne yapardı?

Hemşire gelip biten serumu yenisiyle değiştirirken ziyaret saatinin bittiğini söyleyerek onun odadan çıkmasını söyledi.

Biraz daha kalmak için yalvarsa da ağlasa da odadan çıkarıldı. Şimdi odasının önündeki bekleme salonunda oturup boş boş Jisung'un odasının kapısını izlemeye başladı.

O sırada abileri de gelip ona destek olmaya çalıştılar. Onlar da çok üzgündü, ikisi de Jisung'u ve ailesini çok seviyordu ama kardeşleri için güçlü kalmak zorundaydılar.

Minho sonunda biraz kendine geldiğinde eve gitmek için hastaneden çıkacakken hemşire onları durdurdu.

"Çocuklar bir saniye bakar mısınız" diye sordu kibarca.

"Tabi buyrun" dedi Jimin.

"Jisung'un yakınlarına ulaşamıyoruz sizin tanıdığınız ulaşabileceğimiz birisi var mı" diye sordu.

"Sadece annesi ve babasını tanıyorduk onlar da" diyebildi sesi titrerken.

"Anlıyorum ama onun yakını olan bir yetişkine ihtiyacımız var, imzalanması gereken evraklar var, ayrıca Jisung uyandığında polisin ondan ifade alması gerekiyor eğer bir yakını çıkmazsa yetiştirme yurduna sevk edilir" diyerek durumu açıkladı.

"Telefonlarında numaraları yok muydu" diye sordu Jimin, beyni durmuştu muhtemelen saçmalıyordu.

"Dediğimiz gibi arıyoruz fakat ne cevap veren ne de geri dönüş yapan var" dedi üzülerek.

"Acaba bize numaraları verme şansınız var mı, bir de biz denesek" dedi Chan aklına gelen en mantıklı seçenek buydu.

"Aslında bu yasak ama benimle gelin ve sessiz olun" dedi etrafı gözleriyle kolaçan eden hemşire.

Telefondan aldığı numaraları rehberde kayıtlı olan Chan'a gönderdi. Chan Mina teyze olarak kaydettiği numaradan gelen numaraları görünce elinden olmadan yutkundu.

O artık yoktu, Jisung'un anne ve babası artık hayatta değildi, bunun ne kadar acı olduğunu tahmin ediyor ve ruhu delik deşik oluyor gibi hissediyordu.

Minho'nun zihninin içinde ise sadece yetiştirme yurduna sevk edilir cümlesi dönüp duruyordu.

Ya Jisung'un hiçbir akrabasına ulaşamazlarsa o zaman Jisung yetiştirme yurdunda kalmak zorunda kalacaktı. O orada yapamazdı, bu zamana kadar ailesinin göz bebeğiydi oraya gitmek onun yaşayacağı yıkımın çok daha büyümesine neden olurdu.

Şu an birilerine ulaşmayı ümit etmekten başka hiçbir şey gelmiyordu elinden. Eğer kimse onu istemezse ne yapacağını düşünmeyi daha sonraya erteledi. Şu an olumsuz düşünmek istemiyordu.

Numaraları alan üçlü hastanenin bahçesinde oturup tek tek arayarak şanslarını deniyorlardı.

Ama hepsi sonuna kadar çalıyor ve açan kimse olmuyordu. Nedenini hepsi çok merak ediyordu. Ulaşılamasa anlarlardı ama ulaşılıyor olmasına rağmen cevap veren geri dönüş yapan bir tane bile olmamıştı.

Chan babam yazan numarayı pes etmeden on kere üst üste aradı. En sonunda ise meşgule atılmıştı. Bununla birlikte hepsi daha çok şaşırdı. Demek ki aramaları görüyor olmalarına rağmen açmıyorlardı.

Chan çaresizce bakan küçük kardeşi ve her şeyden habersiz uyuyan diğer küçük kardeşi Jisung için pes etmemeye karar vererek numarayı bir kez daha aradı.

Bir kaç kere çaldıktan sonra hiç beklemediği bir şey oldu ve telefon açıldı.

"Ne yüzle beni arıyorsun" diye bağırdı karşıdaki ses. Öfkesi sesinden çok net anlaşılıyordu.

"Şey kusura bakmayın ben kızınız değilim, kendisi bir trafik kazası geçirdi" dedi Chan aceleyle.

"Umrumda değil, benim öyle bir kızım yok beni bir daha rahatsız etmeyin" dedi karşıdaki ses ayarını bir nebze olsun düşürmeden.

Chan'ın kanı şu an resmen öfkeyle kaynıyordu. Kim çocuğundan bu denli vazgeçmiş olabilirdi ki? Mina teyze çok iyi bir insandı onun nefretini kazanmak için ne yapmış olabilirdi diye geçirdi içinden.

"Üzgünüm zaten kendisi ve eşi vefat etti" dedi sesi titrerken.

Karşıdan uzun süre cevap alamadı, muhtemelen o da az önce söyleşileri için pişman oldu diye düşündü.

"Ne zaman" dedi sesi çok durgundu.

"Bir iki gün oldu" dedi Chan sesi titriyordu.

"Benim yapabileceğim ne var" diye sordu.

"Torununuz o kurtuldu, onun başında bir yetişkin olması gerekiyor aksi takdirde yetiştirme yurduna sevk edileceği söylendi" diyerek durumu açıkladı.

Karşıdan yine uzun süre ses gelmedi. Sonunda hafifçe boğazını temizleyip konuştu.

"Edilsin ilgilenmiyorum" diyerek telefonu Chan'ın suratına kapattı.

Chan ve konuşulanları dinleyen Minho öfkeden deliye dönmüştü. Chan pes etmeden Junhwa amcamın ailesine ulaşmaya çalıştı. Telefon açıldığından Chan'ın konuşmasına dahi izin vermeden konuştu.

"Olanları biliyorum, o çocuğu istemiyoruz ne yapılacaksa yapılsın, bizim öyle bir oğlumuz ve torunumuz daha da arayıp durmayın bizi" diye bağırıp telefonu kapattı.

Chan boş gözlerle elindeki eski model telefonunu baktı. Minho kuru bir şekilde yutkundu boğazındaki yumruyu itmek ister gibi bir çabayla. Peki şimdi ne olacaktı? Jisung tam anlamıyla kimsesiz kalmıştı.

Bir çözüm yolu olmalıydı. Onu kendi yanlarını almak için elinden gelen her şeyi yapacak, Jisung'u sevmeyen babası için bütün kartlarını açık oynayacaktı.

dandelions, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin