Finallere çalışmam lazım derken kendimi klavye başında bulmam...
Masallar diyarından bir çok hikayeyi çocukluğumuzdan beri duymuştuk. Çoğumuzun favori karakterlerinde olduğu gibi hemen hemen hepsinde bir prensin kahramanlık yaptığını ve esas kızı kurtardığını okuyup, izlemiştik.
Belki de kahraman sıfatını onlara, aşk uğruna kurtardıkları kadınlar sayesinde biz yapıştırmıştık. Asıl güçlü karakterin, yıllarca üvey annesine ve üç kız kardeşine katlanan Külkedisi olduğunu hatta güzelliği yüzünden kule hapsedilen Rapunzel olduğunu bize kimse söylememişti.
Hepsinin prensi bulana kadar yaşadığı sıkıntıları ve savaştığı durumları göz ardı edip, günün sonunda elini tutan prensleri kahraman ilan etmiştik. Güç bazen kullanın cesarette veya yapılan başkaldırıda olmadığını bilmeyerek büyümüştük.
Güç, bazen omuzları üzerine yüklenen yükü kaldıracak olan insandaydı. Bazen yaşamak için yaşanılana göz yuman insandaydı. Güç çoğu zaman kendi canına kıyamayıp yaşadığı bütün kötü günlere rağmen nefes almaya devam eden insandaydı.
Bunu belki çocuklara böyle anlatmanın absürt kaçacağını düşündükleri için bize bambaşka anlatmışlardı ama bunu 25 yaşında kendi masalımın kahramanı olarak bir de benden dinlemenizi istemiştik. Benim masalıma da o klasik güçlü ve oldukça yakışıklı bir kahraman eklenmişti. Bunu göz ardı etmem imkansızdı ama ben bu mücadele de susup kenarda bekleyen taraf olmamıştım. Onun davası dışında kendi davamla ben savaşmıştım.
Ben kendi hikayemin yardım alarak da olsa güçlü beyaz altlı prensiydim.
Gözümden akan yaşlarla hakimin ağzından çıkan kararlar örtüşmüyordu. Acıdan mıydı bu gözyaşım yoksa mutluluktan mı bilmiyordum. Aynı şuan kendimi güçlü hissetmemin sebebini bilmediğim gibi gözyaşımın da sebebini bilmiyordum.
Karar verilip resmiyete döküldükten sonra biten davanın ardından hala hakimin karşısında dikilmiş duruyordum. Bu şokla kendime gelmeye çalışsam da tek yaptığım eylem ağlamaktı.
Hakimin makamını terk etmesini ardından güçlü bir bedenin beni sarmaladığını hissetmiştim ama kimdi ya da neden tüm bedenimi göğsüne sığdırmıştı algılayamıyordum. Hakimin iki dudağında biten cümleler içimden bir çok şeyi alıp götürmüştü.
Oyuncak misaline dönen vücudumun hareket ettiğini hissediyordum. Hissettiğim dokunuşları hatta bana söylenen sözleri dahası alnıma bir ara konulan öpücüğü... Hepsini filim sahnesi gibi uzaktan izlerken iki yandan açılan büyük kapının önünde durmuştum.
Kapıda dura görevli tarafından açılan kapıyla koridorun sisli ışığı yüzüme çarptı. Kamaşan gözlerimle biraz kendimi gelirken dışarı adım atmaz sanki yıllardır gözlerimi arar gibi bakan gözlerle bedenim can buldu. Bir çift mavi göz içinde bulundurduğu onlarca duyguyla bana baktı.
İnsanın bakışlarında koşuşturma, telaş olur muydu? Onda bu duygulardan fazlaca vardı.
Mavilikleri ani bir şekilde bileklerimi bulurken ister istemez benim de gözlerim bileklerime düştü. Özgür olan bileklerime... Prangalarla bağlanmamış, geçmişte bir çok çiziğe eşlik etmiş ama şuan bir kuş kadar özgür olan bileklerime bakıyorduk.
Gözümde akan yaş artarken beni sıkmadan düşmemem için tutan bedenden ayrılıp Arslan Fırata koştum. Benim adımımla hemen açılan kollarına hızla tutundum. Koşuşumla sert çarpan bedenlerimizin iç içe geçtiğini hissettim. "Şükür. Şükür Allahım çok şükür." Bu gün duyduğum şükürlerin haddi hesabı yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARİJUANA +18
Teen FictionDünyaya uyuşturucunun kucağında gelen Ceylan Aydinç, yaşadığı 25 senelik ömründe ilk defa bir çıkış yolu arar. Karşısına beklenmedik bir anda sonunu getirmek için çıkan Arslan Fırat Beydemir, hayatının dönüm noktası olur. Uyuşturucu bağımlısı kadın...