41. BÖLÜM

5.7K 249 30
                                    

Bedenim kaskatı kesilmiş ve titreyen hali şuan bana üstünden  ne kadar güzel olay geçse de, insanın yaşadığı şeylerden arta kalan bedenen ve ruhen hasarlar onu rahat bırakmadığını gösteriyordu. Benim ruhumun huzura erdiğini düşündüğüm bu gecenin sabahı titreyerek uyanmıştım. 

Kitlenen ellerim ve çenem, kasılan vücudum bedenimin bir süredir uzak kaldığı atağa girdiğini bana hatırlatıyordu. Hastaneden çıktığım günden beri günü gününe saati saatine aldığım ilacı arayan bedenim yatakta boylu boyunca acı çekiyordu.

Uzun soluklu geçen gecemizi sabahın ilk ışıklarıyla sonlandırdıktan sonra duş alıp yatağa yatmıştım. Fıratın ne ara yatağa geldiğini hatırlamıyordum. Aşırı yorgun düşün vücutlarımız uykuya esir düşeli fazla olmadan uyanmıştım. 

Fırata belli etmeden ilacıma ulaşmam lazımdı. Her zaman yanımda bulunsa da bu evin bir kaç yerine de ilaçtan koymuştum. Fıratın tarafındaki komodinin üstüne yedeklediğimi hatırlıyordum ama Fıratı uyandırıp istemek istemiyordum. 

Her kriz geçirdiğimde ya da her uyuşturucu ile ilgili bir şey duyduğunda oluşan yüz ifadesi acı çektiğini belli ediyordu. Bana anlattığı görev arkadaşını uyuşturucudan şehit verdiği olayı hatırladığı çok belliydi. Tekrar tekrar o anlara gitmesini istemiyordum. 

Titreyen ellerimi hissedip uyanmaması için kendime doğru çektim. Yataktan zorda olsa bacaklarımı sarkıtıp kendimi yavaşça yere doğru attım.  Tek tük sesler çıksa da yorgunluğundan dolayı uyanmamasını diledim. 

İçimde kopan fırtınaların sesi beni rahatsız ederken, ona bir fısıltı bile gitmesin diye kendimi tuttum. 

Yarın tedaviye başlayacaktım. Tabii ki bir anda perinin yıldızlı asası hayatıma dokunup her şeyi yok etmesini beklemiyordum. Karanlıktan aydınlığa bir anda geçemezdim. Her şeyin zamanı vardı ve iyileşmem için en çok zamana ihtiyacım vardı. 

Yatağın benim tarafından onun tarafına gitmek için; dizlerimin üzerinde, ellerimi yere yaslayarak emeklemeye başladım. Ayağa kalkarsam düşerdim ve ses çıkarıp amiri uyandırırdım. Aslında iki adım atınca bitecek yolu uzun uğraşlar sonucu on beş dakika da anca kat etmiştim.

Dişlerimi sıkmaktan çenemin ağrıdığını hissedebiliyordum. Terlemiştim ve iç çamaşırının üstüne geçirdiğim tişört bedenime yapışmıştı. Daha fazla kendime eziyette bulunmadan komodinin üstündeki ilaç kutuma uzandım. 

Yüksek sesle odaya dolan hapların birbirlerine vurma sesi Fıratın kımıldamasını sağlamıştı. "Ceylan?" Yüzünü gördüğüm için gözlerini açmadığının farkındaydım. Hala düzeni bozulmayan nefesi sayıkladığını gösteriyordu. Bu yüzüme kısa bir gülüş verirken hızlıca hapı kutusundan çıkarıp ağzıma attım. 

Ne kadar doktor gözetimi altında aldığım bir ilaç olsa da beynimi uyuşturmaktan başka bir işe yaramıyordu. Krizi yönetmek için bir tedaviydi ama bu bağımlılığıma gram etki etmiyordu. Dün atmadığım için bu hale gelmemin başka mantıklı açıklaması yoktu. 

Nefeslenip oturduğum yerde kalırken yavaş yavaş bedenimin çözüldüğünü hissediyordum. Saate baktığımda dokuz olduğunu görmüştüm. Öğlene kadar çıkmamız gerektiğini biliyordum ama yatakta boylu boyunca uzanan adımı uyandırmak gibi bir niyetim yoktu. 

Yoğun kirpiklerinin birbirlerine geçmiş olması, yüz üstü uzandığı için çıplak sırt kaslarının ortaya çıkması ne kadar üstüne atlama isteği uyandırsa da sadece izledim. Dağılmış, yeni yıkanmış saçlarını, huzurlu yüzünü... Çoğu kadını etkisi altına alacak kadar yakışıklıydı. Gözleri kapalıyken ayrı, açıkken mavilerini ortaya saçarken ayrı bir karizması vardı. Yüksek ihtimal askerlikten kalma kaslarla bezenmiş bedeni ağız sulandırıcıydı.

MARİJUANA +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin