49. Bölüm

3.3K 230 38
                                    

Merhabalar...

Bu hafta gelen güzel yorumları, ekrana sırıtarak okudum. Hepinize destek mesajları ve yorumları için teşekkür ederim :)

Yeni bölüm sınırı: 150 beğeni 30 bölüm içi yorum

Keyifli okumalar <3

Silah ve içini doldurulmuş bir sürü mermi...

Doğum-ölüm arasında ki en büyük fark birinin senin isteğinden bağımsız ve zamansız olmasına karşın diğerinin bazen isteğine bağlı ve zamanını hissedebiliyor olmaktı. Doğumumuzu hatırlamıyorken, ölümümüzü son nefesimize kadar hissediyor olmakta bunun cabasıydı. 

Odanın içinde yüz yüze iki silah ölüm kokuyordu. Gözlerimin takıldığı Yeşimin iki bacağının arasındaki kanama ise doğumdan başka bir haber değildi. 

Günlerdir yolunu gözletip anne ve babasını sabırsız bırakan küçük kızın şuan annesini korkutmaktan geri durmuyordu. Yeşimin gözlerinde yerini alan korku karşısında canını kast eden adam yüzünden değildi, doğmak için yanlış bir zamanı seçen kızı içindi. 

"Sen kimsin lan?" Beklenmedik o misafir. Beni görmenin şokunu atlatan 'sözde adamın' ilk sorusu bu oldu.

"Başkasının evinde, hamile bir kadın ve küçük bir çocuğu rehin alan sen mi soruyorsun bana bunu? Asıl sen kimsin?" Sinirden titreyen adama sözlerin daha da etki etmiş olmalı ki gözleri karardı. Nefretini öfkesini hissetmemek için kör olmam lazımdı.

"Savcıdan dinlersin beni, tabii yaşarsan. Ecdadıma kadar araştırdı orospu çocuğu. Ailemi, işimi, gelecek planımı her şeyimi sikip attı. Bırakmadı peşimi ama şimdi hak ettiğini alacak. Kazandığı her şeyi tek gece de kaybedecek." Sözleri öfkeyle ağzından çıkarken etrafa yaydığı salyalarla kudurmuş köpeklere benziyordu. Korku saçan gözlerle çocukken hep haksız bulduğumuz, rüyalarımızı kabusa çeviren kötü adamlardan bir farkı yoktu.

"Bırak silahını konuşalım. Savcıyı da çağırırız derdin neyse anlatırsın." Sözlerimin fayda etmeyeceğini bilsem de çözüm arıyordum. Dört cana tehdit olan bir piçten uzlaşma bekliyordum.

"Taşşak mı geçiyorsun lan sen benimle? Savcının evini bile silahla basmam kaç yıldan başlıyor senin haberin var mı? Diğer cezalarımın hükmünü bile saymıyorum. Geri zekalı mı var karşında senin? Bırak silahını acımam sıkarım kafana." İki elimle sarıldığım silahı aramızdan çekmezken onun titreyen elindeki silahın hedefi ben bile değildim. 

"Ne olacak? Buradaki canlara kıyınca ne olacak? Bırakacaklar mı seni, özgür mü olacaksın?" Gözlerini gözlerime tutulurken kıpkırmızı irislerini gördüm. Yeşil olduğunu tahmin ettiğim gözlerinin içini kan bağlamıştı. 

"Kısasa kısas ne demek bilir misin sen? Hah işte o olacak. Güzeller güzeli karısı ve biricik çocuklarını o da kaybedecek." Gözlerim ne kadar ondan ayrılmak istemese de kısaca Yiğit ve Yeşime baktım. Yeşim dişini sıkıp acısını çekerken Yiğit sarılabildiği kadar annesine sarılıyordu. 

"Kendinde değilsin, ayıldığında pişman olacağın şeyler yapma. Aklın yerinde değil, lütfen biraz düşün." Hayatıma renk getiren iki insanın karşımda acı çekip korkmasına dayanamıyordum.

"Çok düşündüm. Bak buradayım, delirdim lan ben. Hayatım karardı, her şey yerle bir oldu. Onun suçu. Giydiği cübbeye güvendi, önünü arkasını düşünmedi, bırakmadı peşimi. Bunu o hak etti, Yavuz savcı bunu hak etti." Öfkesi arttıkça kendini kaybetmeye başlıyordu. Korkularıma iki seçenek ekleyen adam korkularıma korku ekledi. Ya halsiz düşüp bu davasından yitip bayılacaktı, ya da sinir krizi sonucu hepimizi kurşuna dizip sonumuz olacaktı. 

MARİJUANA +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin