46. Bölüm

3.9K 306 100
                                    

O kadar istek geldi ki bu hafta iki bölümle kapatalım dedim. Yorum yapmayı unutmayın bebişler... İyi okumalar.

İlk mekanda gördüğümde aynı bu anda gibiydi, hissiz. Sonra nefret bağladı mavi gözlerini, zamanla kuşkular seferber oldu, yetmedi çoğu zaman öfkeliydi. Hepsini aştığımızda ise acı gördüm, merhamet gördüm, sevgi gördüm. Fıratın gözlerine benim için hep bir duygu vardı. 

Her duyguyu hissettirdiğini de açıkça söyleyebilirdim. Bu hikaye de hissiz bakan bendim çünkü ona kırgınsam da belli etmedim, öfkeliysem de gözlerimle değil sözlerimle püskürttüm. En çokta o severken belki de aynı bana baktığı gibi bakıyordum.

Hissiz...

Karma bu muydu? O da benim gibi şuan gerçekten duygularının olmaması bakışlarına yansımış diye korkmuş muydu? Benim ona bakışlarım bu zamana kadar hiç bu kadar anlamlı olmamıştı. 

Özlem, sevgi, dünden kalan öfke...

Karşımda duvar gibi duran Arslan Fırata bende bakmakla yetindim. İkimizde bir şey demedik veya yapmadık. Kaçmadı ama gelmedi de, sanki bu anda değildi. Girdiğinde ettiği iki üç kelimeden fazlasını da duymamıştım ağzından. 

Ortam olabileceğinden daha da soğumuştu sanki. Mavi gözleri buz tutmuştu ve kalbime saplanıyordu. Bu an bozulmasın istiyordu bir yanım, hep karşımda dursun yokluğuna geri dönmeyim. Bir yanımsa konuşsun, derdi neyse söylesin diyordu. 

Nereye kadar böyle duracaktık. Ardına bakmadan gitmesini bile beklemiştim ama bu kadar tepkisiz kalacağı aklımdan geçmemişti. "Konuşmayacak mısın?" 

"Konuşmamız lazım diyen sendin." Sesinin sertliğiyle ilk defa karşı karşıyaydım. Benden nefret ederken de bu kadar katı mıydı?

"Fırat..." Gözlerini sıkı sıkı yumdu. "Sen konuş, konuş ki ne hissettiğini anlıyım. Bakma bana öyle duvar izler gibi, canım acıyor." Kafasını ilk defa başka bir yere çevirdi. Olduğu yerde kımıldanıp durdu. Cebinden sigara paketi çıkardığında durdum. Böyle bir alışkanlığı yoktu ki,  cebinde paket taşır mıydı?

Paketi çıkarmakla yetinmeyip içinden bir dal çıkarıp dudaklarına yerleştirdi. Çakmağı çaktığında ucunda filizlenen alevle sigarasını tutuşturdu. "Giderken ya da benden aylar isterken düşündün mü? Salak gibi kabul ettim lan ben sırf sen istiyorsun diye. Sen bir an düşündün mü? Kaç defa tuttum kendimi koşarak sana gelmemek için, seni birilerine sormamak için, adını ağzıma almayım diye dillerimi ısırdım ben. Sen düşündün mü?"

"Ben..."

"Sen..." Parmağını kaldırıp susturdu beni. "Allah kahretsin ki sebebini biliyorum ve seni anlayıp kızamıyorum. Kendime benim sinirim, ben akıl edemedim." Sigarasını dudaklarına dayayıp derin nefes aldı. "Senin dudaklarından şimdi tek bir cümle istiyorum. Başka bir şey duymak istemiyorum artık yeter." 

Benden beklediği her gün aynaya haykırdıklarım mıydı? Neydi o cümle? Yanlış bir şey söylersem giderdi. Şimdi bile burada zor kalıyor gibiydi. Gitmesine izin veremezdim, tamam ben giderken de zordu ama onun gidişini izleyemezdim. 

İlk defa deli gibi atan kalbimin sesini dinledim. Hissettim, başka bir cümle ne aklımdan ne dilimden çıktı. "Seni seviyorum." O an kalakaldı. Ne ellerinin arasındaki sigaraya yöneldi ne de bir adım attı. O kadar durdu ki zaman işlemini kaybetti sandım. 

"Bunun dönüşü yok, yemin ederim istesen de dönüşü yok. Oyun oynama benle." O kadar kötü müydüm onun gözünde?

"Seni seviyorum diyorum bu mu dediğin? Özledim seni Fırat, deli gibi özledim. Ben gittim kabul ama bende yandı. Aşkımı dağa taşa haykırdım, sırf siktiğim şu aklım düzelsin sana net geleyim diye, sen şimdi oyun mu diyorsun?" Sesim boş depodan yankılanıyordu. 

MARİJUANA +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin