52. Bölüm

3.6K 209 64
                                    

Bayram sonrası selamlaarrr...

Az bir gecikme oldu ama bölüm sizlerle.

Yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın. Desteklerinize ve düşüncelerinize ihtiyacım var. 

Sınır: 120 beğeni 50 yorum.

Keyifli okumalar ❤️

"Doğruyu söylemek gerekirse..." Gerekir. Her zaman her yerde gerekir. Bu sözün ardından gelen her bir cümlede olduğu gibi her zaman doğruyu söylemek gerekir. 

Kendimle verdiğim hesaplaşmada da bunu yapmıştım. Doğruları kendime haykırıp en sonunda yine ve yeniden kendi yaramı sarıp, elimdeki kanı temizleyip rahatlamıştım. 

Artık kaçmadığım ve yüzleştiğim için var ettiğim Ceylana minnet etmiştim. 

Saat gece yarısını bulmuştu. Babamın geldiğinin farkındaydım ama hastaneden geldiğim için büyük ihtimal yorgun bir şekilde uyuduğumu düşünüyordu. O benim yanıma gelmemişti ama ben bornozumdan kurtulup üstümde pijama takımımı geçirip onun yanına gitmek için odamdan çıkmıştım. 

Selçuk Altunun 'gerçek babana asla alışamayacak olmana üzül.' sözlerinden sonra belki de en çok onu yalancı çıkarmak için bu kapının önündeydim. 

Kapıyı saatlerdir yumruk yaptığım elimle çaldım. Bir kaç saniyeyi almadan içeriden Çetin Soylu'nun sesi geldi. "Gel." Beklemeden kapıyı hafif aralayıp içeri sokuldum. "Kızım?"

Okuma gözlüğüyle elindeki Charles Dickens'in İki Şehrin Hikayesini okuyordu. Üstündeki siyah geceliğiyle çatılmış kaşlarıyla bana bakarken sesindeki soruyu sezdim. Odasına özellikle gece vaktinde hiç uğramamıştım. 

Bu saatlerde kitap okuduğunu biliyordum. Uyumadan yanıma geldiği vakitlerde gözünde hep okuma gözlüğü oluyordu. Şimdi de sevdiğim bir kitabı okuyordu. Charles Dickens'in bu kitabını okurken tek cümlesinin altını iki kat çizmiştim. 'Acı ve umutsuzluk muazzam bir güç verir insana.' En çok yaşayıp, deneyimlediğim içindi belki de bu cümleye sarf ettiğim kalem mürekkebinin iki kat olması. 

Kitaptan gözümü çekip babama döndüm. "Konuşmak istediğim bir şey var." Ne var? Gelen mektuptan bahsedemezdim ya da aklımdaki düşüncelerden söz edemezdim ama gelmek için bahane de bulamamıştım. 

"Gel kızım. Konuşalım." Kitabını yanındaki komodine koyup gözlüğünü de üstüne bıraktı. Bense kapıyı örtüp onun yatmadığı yatak kısmına oturdum. "Konu ne küçük hanım?" Küçük kızım, küçük kızım, küçük kızım... Selçuğun sesi...

"Şey ben... Aslında sana işle alakalı... Ya da eve diyorum, bahçeye bir şeyler mi eksek?" Hayır Ceylan aklın her yerde çalışırken neden şimdi error verdi ki. Saçma cümlelerime ben bile inanmamıştım. 

"Mesela?"

"Bilmem. Meyve olabilir; çilek, erik ağacı gibi. Ben ilgilenirim." Öyle bir gülüş yüzünde peyda oldu ki cümlemde espri aradım. 

"Ceylan Şubat ayındayız kızım. Bu mevsimde ekim olmaz, çilek gibi yaz meyveleri hiç olmaz." Yüzüne bakakaldım. Aklım neredeydi benim? "Gel bakalım yanıma." Oturduğum yerden ona doğru kayıp yanına sokuldum. 

Gözleri üzerimdeyken bakışları bir nokta da dondu. Sakladığım sargılı elime baktığını fark ettim. "Odanın aynası kırılmış. Onu toplarken kestim." Yalan değildi. Odanın aynası kırılmıştı ve kesmişti. 

Elimi, iki büyük elinin arasına alıp sargının içini görecekmiş gibi inceledi. "Dikişlik olabilir mi? Neden haber etmiyorsun, hani mikrop kaparsa? Kalk acil de baktıralım." Çatılan kaşlarıyla sanki açık kalbe bakıyor gibi davranıyordu. 

MARİJUANA +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin