Songül elini sıkı sıkı tuttuğu kocasının yanında, önündeki iki mezar taşına baktı. "Bahar Payaslı" ve "Ömer Payaslı"
Sadi elindeki papatya demetine son kez baktı, karısının elini bırakıp çiçeği toprağın üzerine bırakmak için adımladı. Tekrar aynı yerine geldiğinde başını çevirip Songül'e baktı nemli gözleriyle. Kadının elini tutup güç almak isteyerek hafif sıktı. Mezara dönünce buruk bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına. "Bu sefer yalnız gelmedim yanınıza." Songül gözlerini ayırmadan Sadi'yi izliyordu. Sadi cümlesinin bitimiyle başını öne eğmiş, kendiyle savaşıyordu ağlamamak için. Songül'ün elini sıktığını hissedince tekrar kaldırdı başını. Derin bir nefes alıp verdi rahatlamak için. Songül'e bakarak az önceki gibi olmayan, gözlerininde güldüğü bir tebessüm yerleşti dudaklarına. "Eşimle geldim." Gülerek annesinin adını yazan mezara döndü "Anne bak oğlun evlendi sonunda. Songül, karım."Sadi bir iki adım atarak annesinin olduğu tarafa yürüdü Songül'le beraber. Mezar taşının yanında diz çöktü, eliyle toprağın üzerindeki çiçekler okşadı yavaşça. Songül adamın daldığını fark edince kendi devam etti bu sefer "Songül ben, bu mükemmel yetiştirdiğiniz oğlunuzun eşi." Songül Sadi'yle göz göze gelince adamın biraz olsun rahatladığını gördü. Hafif gülümsedi Sadi'ye bakarak "Arada hala çocuk gibi olsa da.." Sadi kadının sözüyle gülümsedi. "Onu böyle güzel yetiştiren sizlerle yüz yüze gelmeyi, tanışmayı çok isterdim." Sadi yanında diz çöken karısının elini tuttu "Seni tanısalarda kesin çok severlerdi. Hele annem. Oradan da sevmişlerdir eminim." Sadi tekrar mezar taşına baktı, hatıralarla bezenmiş bir gülüş yerleşti bu sefer Sadi'ye "Hem Songül senin kadar iyi pişi yapıyor anne biliyor musun?" Sadi yılbaşı sabahını hatırlayıp gözünden akan yaşı sildi "Sizden sonra ilk kez yedik Sultan'la, Songül sayesinde." Songül şimdi anlamıştı o sabah iki kardeşin neden durgun olduğunu. Bilmedende olsa yaralarını kanattığını düşündü Songül. Boştaki elini de Sadi'nin koluna koydu. "Sadi" Sadi başını yana çevirip göz yaşlarını sildi, mezarın yanında asılı duran bayrağı görüp ağlamamak için dişlerini sıktı. Songül adamın omzuna koydu çenesini "Su alıp geleceğim." diyerek Sadi'yi rahat olması için biraz yalnız bıraktı.
Sadi babasının mezar taşına baktı, eliyle okşadı soğuk mermeri. "Baba." Songül elindeki iki suyu yanlarına koyup Sadi'nin arkasında diz çöktü. Sadi bu sefer dışından değil içinden söylüyor gibi düşüncelerini. Songül'ün elini omzunda hissedince başını öne eğip hıçkırdı Sadi. 18 yıl öncesi geldi gözlerinin önüne, komutanlara son kez anne babasını görmek istediğini söylediği ama izin verilmediği ana döndü tekrar. "Sen polissin Songül." Elini mezara yaslayıp toprağı avuç içleriyle hissetti Sadi. "İnsanı bir kurşun öldürür değil mi? Tek kurşun yeter bunun için?" Songül adamın ne demek istediğini anlamadığı için durdu öylece. Sadi eliyle bastırdığı toprağı yumruk yaparak sıktı avucunda. "Benim annemle babama niye o kadar kurşun sıktılar ki? Tek kurşun da öldürmez mi insanı?" Songül adamın omzunda gezdirdi elini "Sadi" dedi sadece. Sadi düşüncelere daldıkça kayboldu onlarda "15". Sadi'nin yutkunma sesini duydu Songül. "Sultan'ı daha 8 yaşında ailesinden koparan kurşun sayısı. 15"
Sadi avucunda sıktığı toprağa baktı, gözlerindeki saf acının yerini öfke ve nefret aldı. Sinirle soludu uzunca "Nefret ettim o gün her şeyden." Songül adamın kolunu tutup sıktı "Belki de bu yüzden komando olarak gittim askere, nefretimi dindirmek için. Ama olmadı. O öfkem hala benimle. Benim, Sultan'ın bizim gibi olan tüm çocukların bunu yaşamasına sebep olan her şeyden nefret ediyorum." Songül adamın kendisine dönmesi için elini yanağına çıkardı. Sadi'nin kıpkırmızı olmuş gözlerine bakınca elini oynattı yanağında "Seni en iyi ben anlıyorum Sadi. İkimizde aynı yerden kanıyoruz. Öfkeni de nefretini de çok iyi anlıyorum." Sadi başını salladı belli belirsiz, kollarını Songül'e sardı küçük bir çocuk gibi. "Onların cezalarını çekmesi için elimden geleni yapacağım Songül." dedi içinden. Burada belki yüzlerce yemin etmişti her gelişinde bu da onlardan biriydi sadece.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Bulduğum Şehir | Sadgül
FanfictionBir Sadgül hikayesidir • Tevâfuk, birbirine denk gelme, latîfâne (hoş, zarif) bir şekilde uyum içinde olma anlamına gelmektedir. Tesadüf ise; raslantı demektir. Onların hikayesinde tesadüfe yer yoktu her şey uyum içinde denk gelmeyle başladı. #Sad...