Yol Ayrımı

2.1K 94 66
                                    

"Sen benim tanıdığım Sadi değilsin."

Sadi'nin kulaklarında onlarca kez tekrarladı bu cümle Songül'ün dudaklarından çıktığından beri. Bazen kırgın bir şekilde, bazen ses tellerini zorlayacak bir yükselmeyle, bazense yaşananların getirdiği durgunlukla.
Hepsinde Songül'ün sesini tekrar tekrar işitirken çıkamadığı bir döngüye hapsolmuş bir haldeydi.

Gözleri tavanın bir noktasında sabit kalırken bir eli başıyla yastığı arasındaydı. Evin sessiz duvarına yine kendi sessizliğiyle akıtıyordu tüm düşüncelerini. Bir cevap vermesini bekler gibi diktiği gözleri dolmaya başlayınca sağ tarafına döndü. Gözlerini kapattı damlanın göz kenarından yastığa akması için. 

Songül'ün kurduğu cümle ile ilk kez böyle bir yıkıntı yaşamıştı Sadi. 'Sen benim tanıdığım Sadi değilsin.' demesiyle adamın içini yiyip bitiren düşünceleri ortaya çıkarmıştı Songül. Ne demekti tanıdığım Sadi değilsin? Başka biri gibi mi davrandım diye düşünüyordu Sadi, kalbinin en özel yerlerini göstermişti Songül'e oysa.
Ya da diğer bir ihtimal vardı, Sadi'nin en çok korktuğu ihtimal: olduğu adamı kabullenmiyordu Songül. Ya hiç kabullenmezse ne olacaktı? Songül olduğu adamı istemezse...

Düşüncelerinin arasında en kötü olan yerleşti aklının bir köşesine. Başka türlü karşılaşmış olsaydık, Songül benim gerçekten kim olduğumu baştan bilseydi eğer yine sever miydi? diye düşündü istemsizce. Bir cevap veremedi Sadi kendi sorusuna. Bir tarafı 'severdi' diyordu ama diğer tarafı 'kabullenmiyor' diyordu. Düşüncelerine tekrar daldı Sadi, belki de hiç yaşayamayacaklardı hayatımın en güzel anları dediği bir buçuk seneyi. Ne bu ev olacaktı ne de evin her yanına saçılmış anıları.

Songül merdivenleri yavaşça inerken kafasında Sadi'yi nasıl bulacağı dönüyordu. Dün o tartışmadan sonra göz göze gelmemeye özen göstermişti ikisi de. Sadi hiçbir şey söylemeden banyoya çıkmış Songül ise oturduğu koltukta kalmaya devam etmişti. Ardından sessizliğin hakim olduğu bir gün yaşamışlardı. Sessizlik içinde izlenen televizyon, iki üç kelimelik konuşmayla yenen bir yemek.

Merdivenlerin bitimine geldiğinde dışarıya çıkmak için hazır bekleyen adamı gördü Songül. Sadi'nin bakışları yerde, sırtı kapıya hafif yaslı bir şekilde elleri kot pantolonunun cebinde öylece duruyordu.
Songül bir an merdivenlere baktı sonra tekrar adama döndü. Acaba indiğimi duymadı mı diye geçirdi içinden ama Sadi'nin zeminde olan bakışları da dalgın olduğunu çok açık belli ediyordu.

Boğazını temizlerken merdivenden bir adım uzaklaştı, Sadi'ye yaklaştı. "Günaydın." dedi düz sesiyle.
Sadi kadının sesiyle gözlerini kaldırdı sabitlediği zeminden, sırtını kapıdan ayırıp karısına baktı kaçamak bakışlarla.
"Günaydın."

Sadi bir mutfağın kapısına bir karısına bakarak konuşmaya başladı. "Ben senin için kahvaltı hazırladım mutfağa. Benim çıkmam gerekiyor akşam olmadan gelir alırım seni olur mu?"

Bir tepki bekliyordu Songül bunu inkar edemezdi. Söylediği cümlenin ağırlığını ilk an fark etmişti ama çoktan çıkmıştı dudaklarından bir kere.
Ama böyle bir tepkiyi de beklemiyordu, Sadi'nin kendinden kaçıyor gibi oluşu, gözlerine bile tam bakmayışı dağıtmıştı Songül'ü saniyeler içinde.

Songül adamın bir cevap bekler gibi halini gördü, başını sallarken "Tamam." diyebildi sadece.

"Songül, Songül."

Songül daldığı yerden çıktığında Sultan'ın ona uzattığı çalan telefonunu gördü.
"Abim arıyor."

Bekletmeden aldı telefonu Songül, açtığında Sadi'nin sadece yolda olduğunu söylemesi üzerine kısa bir konuşma yapıp kapattılar.
Telefonu bırakıp yan tarafında oturan kadına döndü. "Geliyormuş."

Seni Bulduğum Şehir | SadgülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin