Küçüğüm

1.7K 89 106
                                    

Sezen Aksu~Küçüğüm


Sadi kendinden önce eve giren karısının peşinden girdi içeri. Songül'ün merdivenlere yürüdüğünü görünce durdu adımları, kapıyı kapatıp salona yürüdü. Kendini koltuğa bıraktı üzerine tonlarca baskı yapan yorgunluktan kurtulmak ister gibi.

Gözlerini merdivenlerden ayırmazken ikilemde kalmıştı; kalmak ve gitmek arasında. Giderse Songül'ün tepkisinden, kalırsa da kendini açıklayamamaktan korkuyordu. Ama bu işin böyle olmayacağını da biliyordu. Songül şu an belki kaçıyordu yüzleşmekten ama bunun devam etmesine izin vermeyecekti Sadi. Elbet geleceklerdi karşı karşıya.

Zaten bu biriken zaman değil miydi kadını sessizliği gömen. Yalanlar içinde akan saatler, haftalar, aylar...
Songül'ün ne kadar cesur bir kadın olduğunun en büyük tanığıydı Sadi. Bir ekim akşamında hiç tanımadığı bir adamla, ailesinin katilini bulmak için yola çıkabilecek kadar cesur bir kadın. Şimdi o cesur kadın kaçıyordu yüz yüze gelmekten.

Songül'ün o gece ki gözleri geldi Sadi'nin aklına. Nasıl duygusuz bakıyordu o yeşil gözler, hatırladı Sadi birer birer. Songül'ün kendini sakınmak için tek duvarı yoktu kolayca yıkılabilen, onlarca duvarı vardı her bir duygusu için. Ama tek tek ortadan kaldıranda Sadi'ydi bu duvarları. Önce sevincini doyasıya yaşayabilmesi için yıkmıştı bir duvarını. Her bir hareketinde, yaptığı belki de bazen kötü esprilerde tek amacı vardı; mutlu etmek. Dünyada hiçbir şeye benzetemeyeceği karısının eşsiz gülüşünü tekrar görmek.

Sonra üzüntüsünü paylaşabilmesini sağlamıştı yıktığı bir başka duvarla. Yanında her zaman ağlayabileceğini, yorulduğunda yaslanabileceği bir omuz olduğunu göstermişti kadına. Canı sıkıldığıdında, içini hüzün kapladığında başını çevirdiği yerde olmuştu hep Sadi.
Bu iki duyguyla beraber güvensizliğini de kaldırmaya başlamıştı Sadi. Bir insanın yanında hem mutluluğu hem de üzüntüyü samimi bir şekilde yaşamak değil miydi zaten güven dağının taşları?

Evin sessizliği boğuyordu Sadi'nin ruhunu. Elleriyle inşaa ettiği, her taşını kendi koyduğu dağın altında kalmış gibi hissediyordu kendini. Nefesi kesilecekti biraz daha bu sessizlik sürerse.

Duvarda asılı olan saatin zamanın aktığını yüzüne vuran tık tık sesinden başka bir ses yoktu koca evde.
Cenaze evi diye düşündü Sadi içinden. Hayatını kaybeden kişinin en yakının bu acıya dayanamayarak elini dizine vura vura yaktığı ağıdın hemen öncesinde oluşan o amansız sessizlik.

Yüzünü avuçları içerisine aldı Sadi, başını ovuşturarak kurtulmak istedi bu boğucu havadan.
Kendi kendine olan iç hesaplaşması bitmiş gibi ayağa kalktı odaya çıkmak için. Kalktığı an duyduğu ses ile koşar adım yöneldi merdivenlere.

Songül eve girdiği an aklındaki şeyi yapmak için çıkmıştı odaya, peşinden gelen adamı umursamadan.
Gardroptan bir çanta çıkarıp yatağın üzerine bıraktı, hiç duraksamadan devam etti kıyafetlerini toparlamaya. Tek niyeti vardı o da gitmek.

Belki Hazallara giderim diye düşündü, ya da Sultan'a. Tek kalmak isterse de otele. Yolda karar veririm dedi kendi kendine. Nereye olursa olsun sadece gitmek istiyordu bu evden.

Bu evde kaldığı sürece yüz yüze gelmekten çekiniyordu Sadi'yle, biliyordu çünkü o gözlerde tekrar görecekti aynı yalanları. Film şeridi gibi geçecekti tüm yaşananlar. Bu evin her köşesine saçılan hatırlarda arayacaktı aklındaki soruların cevabını Sadi'ye sormadan önce. Tekrar tekrar öfkesinin gün yüzüne çıkmasını istemiyordu Songül, bu yüzden de gitmek istiyordu sadece. Sadi'nin olmadığı herhangi bir yere.

Seni Bulduğum Şehir | SadgülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin